29 Kasım 2018 Perşembe

"TEMİZ ve YEŞİL SİNGAPUR"'un 50 YILLIK HİKAYESİ


Sevgili ÇöpFit Gönüllüleri*,

Semtimizin, parkın, sahilin, dağbaşlarının temizliğini üstümüze vazife görüp, eğilip kalkıp, çöp topluyoruz ya... yalnız değiliz!

Güney Asya'nın "en temiz", "en yeşil" şehri Singapur'da genç yaşlı ve çocuklu ailelerden oluşan gönüllüler de, çöp toplama günleri düzenliyor.  29 Ekim 2018 tarihli BBC Haberi'ne göre, düzenli katılımcılar arasında bir de bölge milletvekili varmış.



Nee Soon bölgesi milletvekili Lee Bee Wah ayda en az bir kez çöp toplama, temizlik gününe katılıyor, seçmenlerini katılmaları için teşvik etmeye çalışıyor.  (Resim: Tim McDonald) 

Çevreye, doğaya saygısı olan vatandaş, iyilik hareketi olan bizim ÇöpFit'lere, milletvekili, belediye başkanı katılımı olur mu bilmem ama okuduğum haberden hareketle, Singapur'un en temiz, en yeşil şehir olmaya giden yolunu ve bugünkü durumunu aktarıyorum bu yazıda.

Bizler kamusal alanlarda, doğada topladığımız plastik, izmarit, ıslak mendil, teneke kutu, cam şişe, ambalaj kağıdı, çocuk bezi gibi türlü atık için torba yetiştiremezken, habere göre Singapur'daki gönüllüler zaten görece temiz olan yerlerdeki çalıların arasında buldukları tek tük izmarit, mendil gibi az sayıda çöple yetinmek zorunda kalıyorlarmış!  Temizlik görevlilerinin sayısı kabarık olmasına karşın, gönüllü çabalar dikkat çekiyormuş.   

Singapur'da ve Türkiye'de yapılan ÇöpFit arasında fark olması şaşırtıcı değil.  Singapur temizliği ile tüm dünyada nam salmış bir küçük ada, şehir devleti... Dünya Ekonomi Forumu, 2018 yılında, Singapur'u geleceğin teknolojilerine en hazır ülke ve en rekabetçi ekonomi olarak belirledi. Küçük ama etkisi büyük Singapur'un, Asya'nın en temiz şehri sıfatını kazanmasının 50 yıllık geçmişine buyrun. 

1965 yılında bağımsızlığını kazanan ülkenin ilk Başbakanı Lee Kuan Yew, bundan 50 yıl önce 1968'de, 

"Sadece daha hoş bir şehrin peşinde değiliz, daha temiz bir şehrin daha güçlü bir ekonomi yaratacağına inanıyoruz" 

diyerek, bir Ekim ayında "Singapur'u Temiz Tut" kampanyasını başlatmış.  

Singapur'da başlatılan temizlik kampanyasının öncekilerden farkı, para cezalarının toplumsal denetim aracı olarak ilk defa kullanılması. Bugün Singapur hala bu tür para cezalarının katılığı ile tanınıyor.  Şehirde satılan hediyelik eşyalar üzerinde sıklıkla kullanılan A Fine City - Güzel Bir Şehir, İngilizcenin azizliği ile Güzel Bir Şehir aynı zamanda, Para Cezası Şehri anlamına da geliyor.  Çöp ile ilgili küçük ihlal, kabahatler için devlet her yıl onbinlerce dolar ceza yazıyor.




A Fine City - Güzel Bir Şehir (aynı zamanda Para Cezası Şehri)

Temiz ve Yeşil politikası başta, kamu sağlığı mevzuatı, sokak satıcılarının alanlarının düzenlenmesi, kanalizayon sisteminin iyileştirilmesi gibi reformların bir parçasıyken, Başbakan Lee Kuan Yew, ilerledik ama hiçbir başarımız Güney Asya'nın en temiz, en yeşil şehri olma ünvanını almak kadar etkili, ayırıcı olmayacaktır diyerek temiz şehir hedefini hep ayrı bir yere koymuş.



Geçtiğimiz 50 yıl zarfında, 

kamusal eğitim faaliyetleri, yayınlar, kamu spotları, sağlık görevlilerinin konferansları, devletin saha denetimleri,  

70li 80li yıllarda, çeşitli ağaç dikme kampanyaları,

 "temiz tuvalet", "temiz fabrika", "temiz otobüs durağı" gibi başka kampanyalar yapılmış.

En temiz, en kirli dükkan, fabrika, kamu binası, kamu ulaşım aracı gibi yarışmalar düzenlenmiş.     

1976'da "Ellerini Kullan" seferberliği ile öğrenci, ebeveyn, öğretmen, müdür ve diğer devlet memurları haftasonlarında okullarını temizlemişler. 

Daha temiz bir Singapur hareketinin amacı kısmen ekonomik olsa da, yaşam standardının, halkın moralinin yükselmesi, hastalık seviyelerinin düşmesiyle sanayide, turizmde daha iyi ekonomik büyüme için gerekli şartlar ta oluşmuş.

1967 'de adaya gelen turist sayısı 200.000 civarında iken 2018'in ilk üç ayında bu sayı 10 milyonu bulmuş.  Ülkeye giren doğrudan yatırımlarda, yani iş sahası yaratacak kalıcı yabancı sermaye girişinde bugün Singapur dünyada beşinci sırada.

Aktardığım yazıda, bütün bunların çöp, temizlik kampanyası ile olduğu iddia edilmese de, sağlık, turizm gibi alanlarda fayda açık.  Turistler temiz bir şehre gideceğini biliyor, temiz caddeler ise kuralların, denetim mekanizmalarının işlediğine dair bir işaret yabancı yatırımcılara.

Ne kadar etkili bilinmiyor ama şu veya bu şekilde kampanyanın önemi kabul ediliyor.  Çöp karşıtı, temizlik hareketinin, devlet bütçesine maliyeti, 2010-14 döneminde yılda ortalama 3 milyon dolar olarak gerçekleşmiş. Bir devlet için yıkıcı bir rakam değil  

Her sorununu çözmüş gibi görünen Singapur'da, temizlik konusunda bugün tartışılan konu şu, mevcut temizlik aslında ülkenin zenginleşmesi ve düşük işçi maliyetleri ile çalıştırılan işçilerle  sağlanıyor...bu yaklaşım doğru ve sürdürülebilir mi? İstanbul'un Avrupa Yakası büyüklüğündeki şehrin kamusal alanlarının temizliği için yılda en az 87 milyon dolar harcandığı ve bunun değişmesi gerektiğini düşünenler var.  İkinci konu ise cezaların işe yarayıp yaramadığı.

Singapur Ulusal Çevre Ajansı Başkanı Liak Teng Lit'e göre cezalar, kamuyu bilinçlendirme çalışmaları ile beraber işe yaradı.  Ancak "Singapur şu an temiz bir şehir değil, temizlenen bir şehir" diyerek te, çekincesini ortaya koyuyor.  Bugün şehir cezalardan çekinen sakinleri nedeniyle değil artık daha varlıklı hale gelen şehrin çalıştırdığı yüksek sayıdaki temizlik işçisinin sayesinde temiz.  İşte bu nedenle Singapur'da yapılan ÇöpFit'in haber olduğunu düşünebiliriz.  Toplumda, temizlik başkasının işiymiş gibi görülmeye başlayınca, gönüllü faaliyetler değer kazanıyor.  ÇöpFit'e katılan Milletvekili Lee Bee Wah, insanlardaki bilincin ceza kadar önemli olduğunu,  bir görevli ve olaya tanıklık eden en az iki kişinin varlığını gerektiren ceza sisteminin işlemesinin o kadar da kolay olmadığını belirtiyor.  Seçim bölgesinde, 2013'ten beri, temizlik işçileri tatil günü yapılarak, herkesin kendi çöpünü kendi topladığını vurguluyor.  2013'teki ilk etkinlikte gönüllüler 1430 kg. çöp toplarken, 2018'te toplanan çöp miktarı 292 kg imiş.  Lee Bee Wah'a göre gönüllü faaliyetler, toplumun iyiye doğru değişebileceği mesajını veriyor. 

Yüzümüzü Singapur'dan Türkiye'ye çevirirsek, benzer amaçlarla Çevre ve Şehircilik Bakanlığı'nın 2017 yılında başlattığı “Sıfır Atık”; israfın önlenmesi, kaynakların daha verimli kullanılması, atık oluşumunun engellenmesi veya minimize edilmesi, atığın oluşması durumunda kaynağında ayrı toplanması ve geri kazanımının sağlanması hedefi dileriz başarılı olur, toplumda, kurumlarda karşılık bulur.  

Singapur'un küçük ihlaller, toplumsal aykırılıklar önemlidir yaklaşımı, sosyal bilimci James Q. Wilson ve George L. Kelling tarafından 1982 yılında geliştirilen kırık camlar teorisi yani kırık bir cama karşı toplumda, sistemde herhangi bir tepki, yaptırım yoksa başka camların kırılmasının da aynı tepkisizlikle karşılanacağı mesajı verilmiş olur ki, sonuçlar olumsuz manada katlanıp büyüyebilir görüşü ile uyumlu görünüyor. Bugün olmaması gereken yerde bulunan bir çöp parçasına göz yummak, yarın başka türlü sıkıntıların habercisi olabilir gibi... Aslında bu konuları, sosyal psikoloji, sosyoloji alanında çalışan bilim insanlarına danışmak, konuyu enine boyuna tartışmak gerekir. Bir sonraki yazımızda da bu dileği gerçekleştirmek ümidiyle, hoşçakalın...


* Sağlık için yürüyüp koşarken, elindeki poşete gördüğü çöpleri toplayıp, temiz bir çevreye katkıda bulunayım, parkım, sahilim, yeşil alanlarım pırıl pırıl olsun diyen, gezegeni, memleketini, sokağını sahiplenen, atılan her adıma, yerine ulaşan her çöpe değer veren, şikayete, öfkeye teslim olmayan, çözümün parçası olmayı seçen HER ÇÖP, HER ADIM FARK YARATIR diyen gönüllü grup.




23 Kasım 2018 Cuma

TOLSTOY’UN BİSİKLETİ 2.0


  
"Bütün mutlu aileler birbirine benzer ama her mutsuz ailenin kendine özgü bir mutsuzluğu vardır."

Okuyan herkese dokunacak bu satırlar, tüm zamanların en büyük roman yazarlarından biri sayılan Lev Tolstoy (1828-1910)’un Anna Karenina’sının ilk cümlesi ve hatta kimilerine göre (1) edebiyat tarihinin en iyi 100 giriş cümlesinden biridir.

Büyük yazar daha ilk cümlesinden, mutluluk kadar mutsuzluğun da, aile yaşamının normali olduğunu ve hatta daha da ilginç olduğunu, ilan ediyor okuyucusuna. İşin ilginç tarafı sadece Anna Karenina’nın değil, edebiyat tarihçilerine göre kendisinin de hayatının son döneminde, örneği az rastlanan mutsuz bir özel yaşamı olmuş. Tolstoy üzerine yazmanın sebebi edebi dehası değil, “bisikleti” aslında... Bisiklet sürmeyi öğrenme hikayesi… Öyle bir hikaye ki, hangi yaşta olursa olsun, öğrenmenin insanı iyileştirme, hayata bağlama gücünü simgeleştiren bir yaşam kesiti okuyacağınız… Ardından Tolstoy’un bisikletini kenara bırakıp, kendi bisikletimize ya da hayalimizdeki bisiklete binip, bisikletin bugününe bi bisiklet turu yapacağız.  Eskilerin deyimiyle bir "velospit" uzmanı olmasam da bisikleti, kültürünü, bu alandaki çağdaş eğilimleri keşfetme hevesimi size bulaştırma denemesinde bulunacağım bu yazıyla.

Tolstoy ve bisikleti ile başlayalım o halde… Tolstoy 67 yaşında 7 yaşındaki oğlu Vanichka’yı kaybeder ve yaşadığı derin üzüntüden çıkmasına yardımcı olması için Moskova Bisikletseverler Derneği, yazara bir bisiklet hediye eder. Tolstoy, evladının yası ve 67 yaşı bir yana, kendini bu işe verir ve günlük işlerini bitirir bitirmez, köylülerin şaşkın bakışları altında her sabah evinin bahçesi boyunca bisiklet sürer…

Eh işte öğrenmenin yaşı yok biliyorsunuz, türünden basmakalıp girmeyelim bu sıra dışı hikayeye… hele bir de, 1895 yılının Rusya’sında, Avrupa değil bahsettiğimiz, bembeyaz, uzun sakalıyla Tolstoy’un iki teker üzerinde dengesini bulmaya çalışması, tek kelimeyle etkileyici… Bugüne uyarlamaya çalışıyorum zihnimde, biraz haksızca olacak tabii onca modernite algısı var arada ama olsun biz yine hayal edelim... Seksenlerine merdiven dayamış babalarımızın, dedelerimizin segway’in üstüne çıkması gibi göründü gözüme.., ve hatta daha zor dengeyi bulmak açısından.

Yaşına başına bakmadan giriştiği işi eleştirenlere karşı Tolstoy’un şöyle dediği rivayet olunur.

“Payıma düşen neşeyi, tasasızlığı yaşamanın hakkım olduğunu hissediyorum ve bir çocuk gibi kendinden memnun olmanın yanlış bir tarafı olamaz.”

Çocukluğumdan beri bisiklet sürmekten çok keyif aldığımdan, Tolstoy’un coşkusunu anlamak hiç te zor değil… Mümkün olan en yalın, az donanımlı halinizle, en yüksek seviyede rüzgarı, toprağı, kokuyu hissederek özgürce süzülüyorsunuz...

Yaşamboyu öğrenme ideali için yazarken, öğrenme yollarında rastladığım bu hikayeye kendimce bir not düşmek istedim.  “Bu yaştan sonra olur mu” demeden yeni öğrenmeler yoluyla insanın kendini bulmasına, fark etmesine ve hatta çocuk gibi mutlu olmasına engel yok demek ki…

Gelelim 2018’in bisiklet dünyasına… kimine göre özgürlük, kimine göre spor, eğlence, çevrecilik ile anılan bisiklet, modern çağın ilk hareketlilik aracı olarak 1817 yılında Karl Drais tarafından icadından bu yana 200 yaşını geride bıraktı ve biliyoruz ki modası hiç geçmedi.  Hatta kimilerine göre bisiklet bugün altın çağına hazırlanıyor... Fazla iddialı bulduysanız, bisiklet dünyasının kapısını biraz aralayıp, ülkemizde, dünyada olan bitenden hazırladığım "bisiklet sepeti" ne bir göz atın, varın öyle verin kararınızı.  Ne de olsa, merak duygusunu kaybetmeden, gözlerini, kulaklarını iyice açan, bilginin güç olduğunu farkedenleri, dünya da fark eder, farkedilmek isteriz değil mi… 


67 yaşındaki Tolstoy'un Bisikleti Öğrenme Günlerinden, 2018'de Paylaşımcı, Dönüşümlü Kullanılan Yeşil Bisiklet Dünyasına...

Dünya Bankası’nın tahminlerine göre şu an dünyada iki milyar adet bisiklet var. 2050 yılı itibariyle bu sayının beş milyara ulaşacağı düşünülüyor (2). Sayısal artış dikkat çekici ancak asıl dönüşüm yine teknoloji etkisi ile gelecek gibi. Görünen köy kılavuz istemez, 2050 yılında dijital teknolojinin yaygınlaşmasıyla daha fazla kullanıcı verisi, daha entegre bilgi sistemleri ile bisiklet kullanımının daha “akıllı” hale geleceği öngörülüyor. Daha akıllıdan kasıt, ulaşım ağlarına, akıllı şehir sistemlerine bisiklet kullanım verilerini entegre ederek, ulaşım, planlama uzmanlarının bu verileri kullanması, sürücülerin daha az trafikle, güvenli, ihtiyaçların kolay giderildiği yollarda seyretmesi hali… 

Teknoloji dokunuşuyla, 200 yaşındaki bisiklet medeniyetinde yeni sayfalar geliştirilmeye çalışılıyor. Tüm bunlar insanın hayalgücü, emeği, işbirliği ile gerçekleşebilecek idealler.  Bunun için de, birçok ülke bisiklet kullanımını daha güvenli, cazip bir ulaşım aracı haline getirmek, çevreci politikaları desteklemek için stratejik politika belgeleri, eylem planları hazırlıyor. Şehirde, kırsalda bisiklet kullanımı, elektrikli bisiklet kullanımı artsın isteniyor. Örnek mi istiyorsunuz, Almanya, 2020 Ulusal Bisiklet Planı (3) ile strateji, altyapı, güvenlik, iletişim, bisiklet turizmi, elektrik hareketlilik, diğer ulaşım seçenekleriyle bütünleşme, yol güvenliği eğitimi konusunda kurumlarının atacağı adımları, işbirliğini belirliyor.

Ülkemizde ise Çevre ve Şehircilik Bakanlığı’nın belediyelerle işbirliğiyle yürüttüğü "Bisiklet Yolu Projesi"ni biliyoruz. Projede, Sakarya ve Konya pilot il seçilmiş ve trafikten kaynaklanan hava kirleticilerin azaltılması, bisikletin ulaşımda yaygınlaştırılması için yol haritaları kullanılarak, karbon yoğun ulaşımın azaltılması hedefleniyor.

Diğer taraftan, Uluslararası Bisiklet Birliği'nin (UCI-Union Cycliste Internationale) Herkes için Bisiklet Manifestosu (4)  da bisiklet kullanımının, dünyanın her yerinde, karşılaşılan hava kirliliğinin azaltılması, trafik sıkışıklığının engellenmesi ve halk sağlığının iyileştirilmesi gibi acil sorunlarla mücadelede yardımcı olabileceğini söylüyor.  Yine UCI’nin desteğiyle yapılan bir araştırmada, ulaşımda motorlu araçlardan bisiklete geçişin, 2050 yılına kadar 25 trilyon ABD Doları altyapı tasarrufu sağlayabileceği tespit edilmiş.

Bu satırları yazdığım Mayıs 2018 sıralarında, Frankfurt’ta Alman Mimari Müzesi'nde


“Ride A Bike Reclaim the City”  
sergisi (21 Nisan -2 Eylül 2018) ile 
“Bir Bisiklet Kullan, Şehrini geri iste, geliştir ve medenileştir, yeniden kullan” 

mesajı veriliyordu.  Serginin amacı daha çok insanı bisiklet kullanmaya ikna etmek için bisiklet trafiğinin, gerekli altyapının şehir planlaması ile en iyi nasıl birleştirilip bütünleştirileceğine dair dünyadan projeleri paylaşmak.  İnsanın yüzünü güldürüyor böyle projeler.. herşeye rağmen insanoğlundan ümidi kesmemek lazım.

Devletlerin, uluslararası kuruluşların politika ve öngörülerinden sonra direksiyonu/gidonu bisiklet sepetimizdeki diğer konulara çevirerek, bu harika icadı keşfetmeye devam edelim.

Bisikletini Tanı !

Bisikletin kendisiyle başlamak, onu her bir parçasıyla tanımak (5), yeri geldiğinde bakımını, tamirini üstlenmek yani dilinden anlamak iyi bir başlangıç olabilir.


-Güvenlik Olmazsa Olmaz-

Bisikletimizle yollara düşmeden önce en önemli konu güvenlik elbette.  Bisiklet sürüşü ile uyumlu yolların, geçiş noktalarının tasarlanması, bisiklet altyapılarının yol düzenlemelerine entegre edilmesi, trafik kurallarına, bisikletlilere saygı gösteren toplumla başlayan güvenlik konusu kask takmak, bisiklet sürerken işaretlerle haberleşmeyi bilmeye kadar gidiyor.   Kollarımızı kullanarak, "dönüş", "dur", "geçiş izni", "tehlikeli nesneden korunma", "yavaşla", yol çukuruna karşı uyarı işaretleri ile hem kendimizi hem de grup sürüşü yapıyorsak diğer bisikletlileri potansiyel tehlikelerden korumak mümkün. (6)

Bisiklet adabı, saygı demişken, sözümüzü balla kesip, iki bisikletlinin karşılaşması halinde nezaket icabı yapacağı, gülümseten bir selamlaşma örneği size.

“Mesela bisikletinize binmiş gidiyorsunuz. Karşıdan tanımadığınız birisi de aracı ile geliyor. Bir boru sesi ya da çıngırağın uzun bir ahengi ile onu selamlamak mecburiyetini hissedersiniz. Bazen selam ile kalmayıp çark ederek ya da manevra yaparak, beraberce yola devam edersiniz. Bu suretle sohbet edip ahbap olursunuz. Yahut her ikiniz de inerek ‘nereden teşrif?’, ‘Siz ne cihete yahu?’ gibi kelimelerle konuştuktan sonra, makinelerinize binersiniz.” 

Alıntı çok özel bir kitaptan, 1900 yılında Türkiye'de bisikletle ilgili yayınlanan ilk kitap olan Ahmed Tevfik’in “Velosiped ile Bir Cevelan (Gezinti)” adlı eserinden (7). Kitap, İstanbul ile Bursa arasındaki bisiklet gezisini anlatan bir seyahatnamedir ve Osmanlı döneminde bisikletli iki gezginin yolculuğunu, gözlemlerini aktarır.

Okuduğunuz diyalogda insanı gülümseten, içini ısıtan, kullanılan kelimeler, üslup mu yoksa artık uzak bir geçmişte kalmış gibi gelen ancak yavaş bir ritimde tecrübe edilebilecek insanların birbirine kulak vermesi mi karar veremedim. Ama bisikletin bu tür bir insani sıcaklığı, dostluğu desteklediğine eminim.

Pedalla Karbon Ayakizin Düşsün ya da -İklim Değişmesin Sen Değiş -

Güvenli, medeni şartlarda bisikletini kullanmasını dilediğimiz bisikletseverler sadece sevdiği bir sporu yapmakla kalmıyor, ulaşım için bisikleti, motorlu taşıtlara tercih ederek, aynı zamanda hava kirliliğinin, çevreci diliyle karbon ayak izinin azalmasına da yardımcı oluyor. Sırf bu sebepten bile hepimizin bu insanlara saygı borcu var. Bu arada meraklısına ya da duymayanlar için karbon ayakizi, bir kişi ya da kurumun, her türlü yaşamsal profesyonel faaliyetini sürdürürken ürettiği karbondiosit (CO2) miktarına dair yapılan bir ölçüm anlamına geliyor. Karbon ayak izinizi büyük ölçüde elektrik, petrol, doğal gaz kullanımınız, otomobil, uçak yolculuklarınız belirliyor. Ulaşımda motorlu taşıtlar yerine bisiklet kullanarak fosil yakıt tüketmediğiniz için karbon salınımını, ayakizini düşüren çevre dostu bir seçim yapmış oluyorsunuz.

Ancak, şehirde ya da kırsalda ulaşım amaçlı bisiklet sürüşü fiziki dayanıklık bakımından herkesin harcı olmayabilir. Bu noktada "elektrikli bisiklet" ile teknoloji yardıma yetişiyor. Son yıllarda bisikletin en önemli gelişmelerinden sayılan elektrikli bisikletlerle şehirde pedal çevirmeden gidebilmek mümkün ya da dağ bisikletinde pedal çevirirken destek alabiliyorsunuz. Zorlu yokuşlar, dizinde sıkıntısı olanlar için büyük rahatlık. Dilerseniz bisikletinizi elektrikli bisiklete çevirmeniz de mümkün. Elektrikli bisikletin bisikleti daha çok insanla buluşturması bekleniyor.

Şehirdeki bisiklet turumuzu biraz da pistlere yani pist bisikleti yarışlarının yapıldığı "veledrom"lara ya da dünyaca ünlü "Tur"'lara çevirelim. Pist yarışları demişken, hayatımda ilk defa bir bisiklet yarış pistini 1985 yılında Konya'da görmüştüm. Modern, sportif bir estetiği, profesyonel bir havası vardı Konya'da gördüğüm pistin. Başkent Ankara'da görmediğim tesisi Konya'da görmek çocuk aklımla beni şaşırtmıştı. Ancak şehrin genelinde gördüğüm bisiklet kullanımından, Konya'nın bisiklet için özel bir şehir olduğunu yavaş yavaş farkettim. Konya'nın "Türkiye'nin Bisiklet Başkenti" sayıldığını ise sonradan öğrenecektim.

1985 yazında Konya'da geçirdiğim 3 ay kendi bisiklet tarihim açısından da özel bir dönem olmuştu. 18, 11 ve 9 yaşında üç kardeş, o yaz bir "Pinokyo"'yu dönüşümlü ya da aynı anda, bir de tıp fakültesi kazanma hediyesi olarak yeni alınmış metalik gri "Bisan" yarış bisikletini dönüşümlü (küçükler olarak sıra geldiğinde ancak ayakta kullanabiliyorduk) ya da üçümüz birlikte sürmenin keyfini çıkarıyorduk.

Konya'ya geri dönersek, Konya Bisiklet Sporunu Kalkındırma Derneği’ne göre Konya’da bisiklet sporunun 1920’lerde başladığı ve 1923’den itibaren de bisiklet yarışlarının yapıldığı belirtiliyor. Ülkemizdeki İlk veledrom 1949’da Konya’da yapılmış. Velodrom oval biçimde, dış kenarı yüksek olacak biçimde içe doğru (12-55 derece) eğimli yapıdadır. Köşeleri hızla dönen yarışçılar bu eğim sayesinde savrulmaktan kurtulurlar. Açık pistler beton ya da asfalt, kapalı pistler ise genellikle ahşap yüzeylidir.(8) Bugün Türkiye'de bisikletseverler açık, kapalı pist/veledromun her türlüsüne hasret, umarız kısa zamanda özellikle sporcular bu tesislere kavuşur.

Güzel gelişmeler de var bu arada. Türkiye'de bisiklet kullanımının yaygınlaştırılması için hedeflenen Kopenhag sistemi kapsamında pilot il seçilen Konya'da, daha önce bisiklet yolu için belirlenen 2023 hedefinin şimdiden aşıldığını öğreniyoruz. Yaklaşık 500 kilometre bisiklet yolu olan kentte, 2023 için yeni hedef "1000 kilometre bisiklet yolu". Konya Büyükşehir Belediyesi ayrıca Kopenhag gibi bisiklet parkları, bisiklet sinyalizasyonu, bisiklet yolları ve bisiklet kullanma kültürünü geliştirmeye çalıştıklarını belirtiyor. (9)

Bu arada yarışlarla ilgili son olarak, Uluslararası Bisiklet Birliği'nin kabul ettiği sekiz bisiklet disiplinini de anmadan geçmeyelim, belki birgün lazım olur… Yol (road), pist (track), dağ bisikleti (mountain bike), BMX (BMX), para-bisiklet (para-cycling), cyclo-cross (cyclo-cross), trials (trials) ve iç mekan bisikleti (indoor cycling).

Gelelim Tur'lara...Cumhurbaşkanlığı Türkiye Bisiklet Turu'na, Fransa, İtalya, İspanya , Avustralya Turlarına... Türkiye Bisiklet Federasyonu'nun düzenlediği, 1963 yılında “Marmara Turu” adıyla başlayan ve 1966'dan beri de Cumhurbaşkanlığı himayesinde, uluslararası nitelikte, dünyanın tek kıtalararası bisiklet turu organizasyonu olan Cumhurbaşkanlığı Türkiye Bisiklet Turu'na... 54'üncüsü, 9-14 Ekim 2018 tarihlerinde gerçekleştirilecek Tur'da, 2017'de mücadele eden 13 takımdan 104 bisikletçi, 1025 kilometre boyunca pedal çevirmiş.  2017 yılı  önemli çünkü Uluslararası Bisiklet Federasyonu-UCI, Tur'u  "World Tour"- Dünya Turu kategorisine yükseltmiş, gelinebilecek en ileri aşamayı temsil ediyor sporcular için.  Bu kategoride bir yarışa, sadece Dünya Takımları (Dünyada 18 takım var bu nitelikte) ve Profesyonel Kıta Takımları katılabiliyor (27 takım). Ülkemizde bu düzeylerde takım bulunmadığından Milli Takım ile temsil ediliyoruz. 

Dünyanın en itibarlı ve zor bisiklet yarışı kabul edilen "Tour de France", Fransa Turu'ndan bahsetmeden bisiklet sepeti eksik kalır.  Uluslararası planda, 1903'ten beri Fransa'da yapılan Tour de France en prestijli ve en zor bisiklet yarışı olarak kabul ediliyor. Diğer önemli yarışlar arasında İtalya Turu, Giro d’Italia ve İspanya Turu Vuelta a España sayılabilir.

Görünüşte kategoriler, sporcuların kalitesi, medyanın takibi aynı olsa da, Tour de France'ın yeri ayrı sayılıyor.  Tura özgü bazı ayrıntılar şöyle... Zamana karşı yarışlar ve zorlu yokuşları, dağ etapları ile sporcular için atletik dayanıklılık, güç testi anlamında... Sporcular davet üzerine yarışa katılabiliyor ve kazanan sarı mayo giyiyor.  Her yıl Temmuz ayı boyunca 3 hafta süren Tur, Paris'te meşhur Champs-Elise caddesinde sona eriyor. Dünyada bisikletseverlerin yakın takibinin yanısıra, Tur, kültürel olarak ta Fransızlar için çok önemli. Tur, yol boyunca yarışları izleyen kalabalıklar, televizyondan takiplerle başlıbaşına heyecanlı bir Temmuz yaşatıyor izleyicisine.  Herşey iyi güzel de, Tour de France dahil, tüm Tur'larda kadın sporcuların katılımı hep bir mesele olmuş. Karmaşık ta bir geçmişi var.  1903'ten beri yapılan Tur'da 2006'dan beri "La Course" adıyla Fransa Tur'una katılmışlar nihayet.  Bir de 2018 için UCI Kadın Dünya Tur'una 3 yeni rota ekleyerek 23 yarış düzenleyeceğini duyurdu.(10) Bisiklet gibi özgürleştirici bir aracın kadın hareketinin öncü isimlerinden Fransız yazar Simone de Beauvoir'ın deyimiyle "ikinci cins"i dikkate alması bir hayli zaman almış. 

67 yaşındaki Lev Tolstoy'un bisiklet sürmeyi öğrenmesinden esinlenerek 2 yıl önce yazdığım Tolstoy'un Bisikleti yazımı günümüz bisiklet dünyası gelişmeleri ile güncellerken başlığı Tolstoy'un Bisikleti 2.0 yapmak istedim. Bisiklete ruh veren yine selesinde oturan insan. O nedenle bisiklette bugünü yakalamaya çalışırken, medyaya yansıyan 3 bisikletlinin haberi ile bu bisiklet turumuzu tamamlayalım istedim. 3 haber de, 3 genç insanın bisiklet üzerinde, 

"umut",
"özlem"
"başarı" 

yolunu anlatıyor.

20 Mart 2018 tarihli habere göre, Konya'nın Akşehir ilçesine ailesiyle birlikte mevsimlik tarım işçisi olarak gelen ve ortadan kaybolan 14 yaşındaki çocuk H.Ç., 5 saat süren çalışmanın ardından Jandarma tarafından ilçeden 29 kilometre uzaklıkta bisikletiyle Şanlıurfa'ya giderken bulundu...  H.Ç. babası İsmail Ç.'ye teslim edilirken, çocuğun neden kaçtığı konusunda bir açıklama yapılmadı. (11)

Çin Yeni Yılında Çin'in Heilongjiang bölgesi Qiqihar şehrindeki evinde olmak için bisikleti ile Rizhao'dan 1700 km'lik mesafe için yola çıkan genç göçmen işçinin 30 gün sonra 500 km yol kattetikten sonra, otobanda kural ihlali yaptığı için polis tarafından durdurulunca harita okuyamadığı için yanlış yöne gittiği anlaşıldı. Çevrekilerin de katkısı ile evine gitmesi için tren bileti alındı. (12)

13 yaşında Konya Çatalhöyük Çumra Belediyespor'da bisiklet sporuna adım atan, yıllar sonra Türk bisikletinin "Altın Çocuğu" olarak anılan Ahmet Örken'in çalışma azmi, yeteneği, bisiklete dört elle sarılması ile gelen Türkiye, Balkan, Avrupa Şampiyonlukları ve nihayet Brezilya'nın başkenti Rio'da 5-21 Ağustos 2016'da yapılan Olimpiyat oyunlarında bisiklet branşında Türkiye'yi temsile giden yolu.... (13)

Bir bisikletin yapabileceği çok şey vardır.., çevre, sağlık bakış açısıyla olsun ve de toplumsal etkisi ile 
Bisikletin Dünyayı kurtarma gücü var. 

Ted King 
(Profesyonel Bisiklet Yarışçısı)


1.kaynak stylist.co.uk, http://sabitfikir.com/haber/edebiyat-tarihinin-en-iyi-100-giris-cumlesi
2.https://blogs.worldbank.org/publicsphere/we-people-global-bicycle-momentum
3.https://nationaler-radverkehrsplan.de/en/federal-initiatives/national-cycling-plan-nvp-2020
4.http://bisikletakademisi.net/uci-herkes-icin-bisiklet-manifestosu/
5.http://bisikletimvben.com/bisiklet-tuyolari
6.http://www.dagbisikletiturkiye.com/2016/05/13/bisiklet-surerken-isaretlerle-haberlesmek/
7.Akçura, G. (2003). Evvel Zaman İçinde Bisiklet, İstanbul: Om Yayınları.
8.https://bisiklopedi.com/madde/veledrom
9.http://www.milliyet.com.tr/turkiye-nin-bisiklet-sehri-kopenhag-konya-yerelhaber-2381981/
10.https://www.bicycling.com/racing/a20047318/womens-worldtour-2018-3-new-races/
11.http://m.habergazetesi.com.tr/haber/5137229/kayip-cocuk-bisikletiyle-aksehirden-sanliurfaya-giderken-bulundu
12.http://www.bbc.com/news/world-asia-china-38748373
13.http://www.fanatik.com.tr/2017/10/14/turk-bisiklet-tarihini-bastan-yazan-adam-ahmet-orken-1324558