22 Şubat 2020 Cumartesi

"ÖLÜ CANLAR" "AKILLI YÜREK"lere NE ANLATTI?

...
-İnan ki, sıradan bir insanın yapamayacağı bir işe girişmiş bulunuyorum.  Bu roman sanat hayatımın doruğu, önemli bir dönüm noktası olacak...gerektiği gibi gerçekleştirebilirsem.  Yepyeni, görülmemiş, duyulmamış çok değişik bir konu üzerine kurulmuş, anıtsal bir yapı. Çeşitli kişiler, bir alem! Adımı taşıyacak ilk gerçek eserim olacak!

Rus edebiyatının öncüsü  Nicolai Gogol, başyapıtı "Ölü Canlar"ı yazmaya çalışırken, 1835 yılında arkadaşı Aleksandr Puşkin'e yazdığı mektubunda böyle sesleniyordu... İnsan yazarın bu samimiyet ve heyecan yüklü satırları hatırına bile "Ölü Canlar"'ı okuyabilir...



-Nicolai Gogol-
1809-1852

İşyerinde bir grup kitapsever arkadaş ile kurduğumuz "Akıllı Yürek" Kitap Kulübünde ilk kitap olarak Gogol'un 1842 yılında yayınladığı Ölü Canlar'ı okuduk geçtiğimiz haftalarda.  Gogol'ün canlı bir mizah ile harmanladığı güçlü yergi dilini, alem kişilerini keşfetmek, yazarın yaşamını, kitabı yazım, yayınlatma sürecini, eserin bugüne etkilerini tartışmak, birbirimizden öğrenmek, zenginleştirici bir deneyim oldu. Bu satırlara geldiyseniz artık anlaşılmıştır -"Ölü Canlar" "Akıllı Yürek"lere ne anlattı? başlığında kastettiğim, bu okumadan kalan izleri paylaşmak. Bu arada kulübün ismini merak edenlere not,  Akıllı Yürek* deyişi edebiyat'ı temsil ediyor.

Gogol'un sadece Rus edebiyatını değil, dünya edebiyatından pekçok yazarı üslup olarak derinden etkilediği kabul ediliyor.  Bu etkiyi anlamak için Dostoyevsky'e atfedilen "Hepimiz Gogol'un Palto'sundan çıktık." sözünü hatırlamak yeterli olacaktır.

Gogol'un başyapıtının keyifle okunması, cazibesi yanında, kitabın bir bakıma yazarının mahvına sebep olması gibi üzücü, trajik bir yönü de var. Hem kitabı, hem de yazarın hayatına etkisini bahsetmeye çalışacağım yazıda. Kitaptan başlayalım öyleyse...

Ölü Canlar Ne ola ki ? Konusu Ne?

Bir zamanlar orta düzeyde bir memur olan, ne yakışıklı ne çirkin, ne şişman ne zayıf, her yönüyle orta halli, parlak bir zekaya sahip olmayan, aşırı kibar, hafif boynu bükük, mütevazi Çiçikov'un Rusya'nın bozkırında, at arabasıyla, iki uşağı eşliğinde yaptığı seyahatlerinde, Çarlık Rusya'sının toprak sahiplerine yanaşarak, onlara ölmüş ancak yenilenmeyen nüfus sayımları nedeniyle kağıt üstünde yaşar görünen ve vergi ödedikleri köylülerini, canlarını satın alma teklifini anlatıyor.  
Çiçikov'un amacı kağıt üstünde sahip olduğu canları teminat göstererek toprak almak, toplumda bir yer, isim edinmektir.  Çiçikov kısa yoldan zengin, toprak sahibi ve saygın bir kişi olma yanına arada bir de aile kurmayı hayal etmektedir.  Baş karakterin yanısıra roman boyunca karikatürize edilmiş denecek kadar uç özellikleri olan çiftlik sahiplerinin bu ahlaksız teklife karşı tutumları, kişilerin, bürokrasinin, toplumun her kesiminin yozlaşması, amansız bir hicivle ancak bir o kadar da neşeli, özgür bir tonda aktarılıyor.  
Konu insanlık yönüyle rahatsız edici olsa da, mizahın gücüyle karanlık bir roman değil.  Kitapta, doğal olarak Rus kültürü, toprağı, dili, yeme içmesi ki, bayağı önemli bir yer tutuyor yemek konusu, uzun uzun anlatılıyor. O balıklı börekleri, soğanlı sucukları, mersin balığını yemek, uçsuz bucaksız yollarda yolculuk yapmak istiyorsunuz okurken.

Dil konusunda herkese kendi anadili tatlı geliyor olsa gerek, Gogol kitapta Rusçayı başka dillerle kıyasladıktan sonra bir ara diyor ki "Hiçbir söz yoktur ki yürekten kopup gelen, canlı, yerinde, güçlü Rusça'nın yerini alsın." Bu kısım bana bir başka yazarın, Albert Camus'nun "Benim anavatanım Fransızcadır." sözünü anımsattı. Yazı insanları için dil ne demek, kimliği, ruhu nasıl etkileri göstermesi bakımından ilginç.

Yazarın en duygusal olduğu konular, Rusya'nın kalkınma sorunu, ekonomik olarak geri kalması, toplumsal meseleleri.  İnsanın açgözlülüğünü, hırsını simgeleyen karakterler, insan ilişkileri, diyaloglar ise en renkli, keyifli bölümler.

Ölü Canlar Her Yerde !

Gözden kaçırılmaması gereken bir diğer önemli nokta da, "Ölü Can" kitapta sadece köylü/köle alışverişini değil, hayata bağlılıklarını, heyecanlarını yitirmiş, yaşamın içinde akıp giden, adeta canı çekilmiş, insanları da simgeliyor. "Ruhu canlandıracak kişiler" tabiri kullanıyor mesela böyle olmayanlar için.

Ölü Ruhlar mı, Ölü Canlar mı?

Batı dillerinde kitap "Ölü Ruhlar", "Dead Souls", "Les Ames Mortes" başlığı ile anılırken, Türkçe çevirideki -ölü can- ifadedeki zıtlıktan ötürü bana çok daha etkili geliyor.  Orijinalindeki kelime hem can hem ruh anlamına geldiği için bu ikilik doğmuş çevirilerde.



-Türkçe "Ölü Canlar"-

Gogol Ölü Canlar'ı 1841'de tamamlamış, sansüre sunmuştu. Sansür romanın adını ve yergi yönünü sakıncalı buldu, değiştirilmesini istedi. Bunun üzerine Gogol romanı "Çiçikov'un Maceraları ya da Ölü Canlar" adı altında 1842 yılında yayınlayabildi. Bir de düzyazı, roman olan eserini "poem" yani şiir diye niteledi... Bu ilk baskıyı yansıtan Türkçe kapak bulamadığım için Fransızcasını görüyorsunuz aşağıda.


-Çiçikov'un Maceraları- 
ya da 
-Ölü Canlar-
-Şiir- 
1842

Küçük yaşlarından itibaren oyun ve şiir yazan Ukrayna doğumlu yazar "Müfettiş", "Palto" ve "Burun" isimli eserlerinin getirdiği büyük başarı ve ünün ardından Rusya hakkında uzaktan, belli bir mesafede daha iyi yazabileceğini düşünerek, Avrupa seyahatine çıkar ve bir süre Roma'ya yerleşerek, Ölü Canlar'ı büyük ölçüde Roma'da yazar.


-Gogol'un Roma'da geçirdiği zamanın anısına Roma'da bulunan plak-

Çeşitli kaynaklarda Gogol'ün Ölü Canlar'ı Dante'nin 3 bölümlük İlahi Komedya'sının modern çağdaki temsili gibi 3 bölüm halinde yazmayı planladığı belirtiliyor.  Çiçikov'un sahtekarlıklarının, insanın, toplumun kötü yönlerinin anlatıldığı, Dante'nin eserine kıyasen Cehennem sayılabilecek birinci bölümden sonra kahramanın erdemli bir insana evrilmesi, üçüncü bölümde ise toplumun dirilişini anlatmayı planladığı belirtiliyor.  Gogol ikinci bölümü yazar ancak üretkenliği ve yaratıcılığı azalmıştır ve düştüğü derin bunalımın etkisiyle 1852'de yazdıklarını yakar. Kurtarılan kısımlar ve arkadaşlarının karalamaları bulup temize çekmesiyle bugün okuduğumuz eser ortaya çıkar.  Yakma hadisesini izleyen 9. günde yeme içmeyi reddeden büyük yazar hayatını kaybeder.  Hayata ızdırap içinde, yazdıklarını yakarak veda ettiğini öğrendiğimde, irkildim ve hüzünlendim.  Kitapta bugün çok ta alışık olmadığımız bir üslupla, ara ara kendisi olarak, yazar olarak konuşuyor, anlatıcı olarak halini, duygularını, güçlüklerini paylaşıyor, okurla bağ kuruyordu, sanırım bundan kaynakladı duygularım.

-Kitabın 1846'da yayınlanan ikinci baskısına Gogol'un tasarladığı Kapak, 
-Konuyla ilgili birçok görsel detay içeriyor-

Kitaptan Alıntılar ile bitirelim.


"Dünyayı görmek, değişik insanlarla tanışmak, canlı bir kitap okumaya benzer, başlı başına bir bilim sayılır."

"Korku vebadan da bulaşıcıdır"

"Bugünün ateşli gencine ihtiyarlıkta alacağı şekil gösterilse korkuyla irkilir."

Ne anneye ne babaya yeni doğan birine benziyor.

"Bilgeliği bazen diz çöktürüyordu."

"Şehirlerin yemek içmek kadar dedikoduya da ihtiyacı vardır."

"İnsanın bir emeli olduktan sonra artık amacı ona ulaşmak olmalıdır arada söylenen boş sözlerin ne kıymeti var."

"Çiçikov uyuyor ama konuştuklarımızı duyabilir yazar kahramanı ile asla bozuşmaz daha iki bölüm var önümüzde."

"İnsanlık tarihinde büyük hataların yapılmasına rağmen insanlar buna rağmen gündüz güneş, gece ayışığının aydınlatmasıyla bu kör karanlıkta yürürler."

"Bunları yazıyorum diye yurtseverler beni suçlayacak, "vatanın namusuna dokunacak bir olayı" anlatıyorum diye. Yabancılar ne der ne gereği var gibi..."

"Acaba içimizden hangimiz için din inancıyla dolu olarak kendini dinleyerek sessizce şu güç soruyu sorabilir
"Acaba bende de Çiçikov'dan bi parçacık yok mu? "

“Yarara bakın, güzelliğe değil. Güzellik kendiliğinden gelir. En iyi, en güzel kentler kendiliğinden inşa edilen kentlerdir.”

"Bence bu işi tatlılıkla halletmek mümkün, herşey aracıya bağlıdır."

"Balık bulanık suda avlanır. ..Karıştır...."

"Herşeyin başında sükunet gelir."

"Tavuğun tüyünü yolarken bile bağırtmaz."

"Yoksul bakımsız ve dağınıksın.
Sen açık boş tekdüze bir düzlüksün
Göze batan, göz kamaştıran hiçbirşey yoktur."

"Efendim aramızda hangimiz iyidir gerçekte..."

"Bilgeliğin, saygının, güvenin sırlarını açın bana."

"Zengin olmak isterseniz hiç olamazsınız, zengin olmak için zamanı unutarak çok çalışmak gerekir."






* Akıllı Yürek, Un Coeur Intelligent, Alain Finkielkraut







































3 yorum :

  1. Seçil Hanım,

    Roman okumanın çok ciddi ve yoğun emek, birikim gerektirdiğini düşünüyorum. (en azından bir ölçüde) hakkıyla roman okumaya kırklı yaşlarımdan sonra başladım ben. Roman okumak bu kadar ciddi bir işken Orhan Pamuk Cevdet Bey ve Oğulları'nı yazdığında 24 ya da 27 yaşındaymış. Profesyonel bir yazılımcı olarak da metin okuma, yazma ile yazılım geliştimre, inceleme arasında entelektüel açıdan çok ciddi farklar olmadığını düşünüyorum. Bilgisayar bilimine epey katkısı olan Edgar Dijkstra, programcılık görevine işe almak için hangi kriterleri kullandığı sorulduğunda adayın ana dilini iyi kullanması yeterli cevabını verirmiş.

    Ölü Canlar'ı ben de okumuştum. Ama melekelerim zayıfladığı ve üstünden zaman geçtiği için ayrıntıları hatırlamıyorum. Hatırladığım Rus feodalizminin çürümesinin bir resmi olduğu ama çok iddialı bir tespit bu. Bir de Çiçikov'un bir taşra kentinde orta sınıfların bir partisine katılmasını hatırlıyorum. Orda da orta ve küçük burjuvazinin hallerini resmediyordu sanırım.

    Ölü Canlar ve Rus feodalizminin yozlaşması, üretimden kopması, salaklaşması, çürümesi deyince aklıma ilk gelen kitap da Gonçarov'un OBLOMOV'u. Okudunuz mu bilmiyorum. O romanda Oblomov'un arkadaşı bir iş adamıdır ve o da yükselen burjuvazinin temsilcisidir. Yine üstünden zaman geçti, o zaman öyle yorumlamıştım.

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Kadir Bey, konuya katkınız ve paylaşımınız için çok teşekkür ederim. Ben de sizin gibi iyi romanın büyük emek, yetenek gerektirdiğini düşünüyorum, okurun ilgi ve bilgi seviyesine göre çok farklı derinlikler keşfedilebilir. Oblomov'u henüz okumadım ama birgün okuyacağımı bildiğim kitapla arasında bir süredir. Çiçikov, Oblomov zamansız karakterler olsa gerek, zamanlar, mekan değişse de birşeyler buluyor, unutmuyoruz.

      Sil
  2. Roman okumak deyince yine birkaç referans vermek istiyorum:

    https://www.kitapyurdu.com/kitap/edebiyat-kuramlari-ve-elestiri/18187.html

    "Çünkü kitabın konusuna değin bitün kuramlarla eleştiri yöntemleri birarada derli toplu verildiğinden, bildiğimizi sanıp da bütünüyle bilmediğimiz, hiç bilmediğimiz, az bildiğimiz ya da parça pürçük bildiğimiz edebiyat kuramlarını, eleştiri yöntemlerini yetkin bir sistematikle sunulmuş olarak bu kitapta bulunuyoruz."

    Roman okumanın zorluğundan bahsetmişken postmodern roman okumanın zorluklarına değinmemek olmaz.
    1. Metinler arasılık
    2. Üst kurmaca
    3. Çoğulculuk

    Yıldız Ecevit'in kitabı harikadır:

    https://www.kitapyurdu.com/kitap/orhan-pamuku-okumak/38410.html

    YanıtlaSil