Cumartesi sabahı yaşam koçu arkadaşlarımla kahvaltı için bir araya geldik. Her biri işinde gücünde başarılı, öğrenmeye açık, kendilerini geliştirmek için çabalayıp duran harika kadınlar... kişisel gelişim üzerine yeni kitaplar, eğitimler, Ted konuşmaları üzerine neşeyle sohbet ederken, aynı saatlerde eşimin Ankara Kitap Fuarı'nda bir anti kişisel gelişim, kişisel gerileyiş kitabı yazarından imzalı kitap aldığını öğrendim.... (biraz) abartarak, deneysel, mizahi bir giriş yapmaya çalıştım... “mizahın özü abartıdır” derler ya... cümlenin sonuna artık alıştığımız gülücük işaretlerinden de koyabilirdim, ancak o da kifayetsiz ifade ya da Amerikan komedilerinde duyduğumuz arka plandaki kahkaha seslerini çağrıştırdığı için açıklama yapmayı tercih ediyorum... Şaka yaptıktan sonra açıklamak zorunda kaldığınızı bir düşünsenize... evlerden ırak... Bir süredir, mizah hakkında yazmak istiyordum fakat insanları güldürmek şöyle dursun, konu hakkında kalem oynatmak bile zormuş...
Mizah meselesine takılmamın sebebi, mizahın gücü... Günlük
yaşantımızda, toplumsal alanda sıkıştıkça mizahın gerilimi azaltan, bizi
rahatlatan tarafını daha çok hissediyoruz. Yalnız ruhsal sağlığımız için değil, aşk meşk ilişkileri,
toplumun huzuru, gelişimi için de önemli. Toplumsal gerçekliğe gülünç, sıra
dışı, ve tabii ki eleştirel bir dille yaklaşan mizah güldürürken, sorgulamayı da
içerdiği için insanlığın özgürleşebilme, birey olma bilincini ve
mümkün/bütünsel insan olma özlemini ayakta tutan kavramlardan biri olarak görülüyor.
Terör belası, ekonomik zorluklar, artan
belirsizliğe karşı stresle mücadelede, yaşam tatminini artırmada, bağ kurmada sanki
sihirli bir iksir etkisi var mizahın... Midesine
düşkün millet olarak "bir kahkaha bir kilo pirzolaya bedel" diyerek konuyu
en veciz haliyle özetlemişiz aslında. Gülmeyi sadece keyif olarak ta görmeyiz ama, güleriz ağlanacak halimize deriz, güler misin, ağlar mısın deriz bir yandan da.
Toplumları okuma merakı, fikirsel faaliyeti ile
kıyaslayabilirsiniz belki ama mizaha ihtiyaç duymayan, gülmeceden anlamayan
millet diye bir niteleme yapılamaz herhalde… yani insanın derininden gelen bir
ihtiyaç olsa gerek… Bakıyorsunuz, 1975 yılında tirajı 500 binlere çıkarak
dünyanın en fazla üçüncü satış rakamına ulaşan mizah dergisi “Gırgır”ı çıkarmışız. (1. ABD Mad dergisi ve 2. Rusya'nın Krokodil dergisinden sonra.., bu karşılaştırma
yıllardır söylenir efsane mi bilmiyorum, ama önemli olan Gırgır’ın bizim
gönlümüzdeki yeri)
80li yıllarda Ağabeyim
sayesinde düzenli olarak evimize giren efsane Gırgır Dergisi'nin Sloganı
Gırgır’ın başarısının sebebini araştırdım, birkaç güzel çalışma var erişebildiğim. Birikim Dergisi’nden aktarıyorum… Mahalle mizahı; kapitalist modernleşmenin getirdiği kaotik sonuçlara karşı bir sığınak/bir direniş alanıydı Gırgır. Kentleşememiş kalabalıklar, her günü en az sarsıntılarla yaşamak ve yarına sağlam varabilmek mücadelesini vermekteydiler. Gırgır, modernleşmede yeni bir dünyaya geçişte kalabalıkların yaşadığı bu sarsıntıları hafifletti, topluca yüreklendirdi ve onlara güven verdi. Gırgır bu nedenle bir “Okul” kurmuşcasına sayıları binlere ulaşan her ilden her kesimden mizahçıların kitlelerin mizah zevkini, beğenisini dergiye yansıtmalarını sağladı. Geniş kitlelerle “Çiçeği burnundakiler” bölümü ilişki kurdu; dergi ile okuyucular arasında yoğun posta alışverişi, karikatür ve mizah akışı sağlandı. Gırgır, yazarlarını ve çizerlerini kendi okuyucuları içinden oluşturan ilk mizah dergisiydi. – Ne 'Avanak Avni', Ne 'En Kahraman Rıdvan', gönderilen işlere, Oğuz Aral’ın, Gırgır ekibinin yazdığı eleştiriler benim de en sevdiğim bölümdü…
Gırgır’ın başarısının sebebini araştırdım, birkaç güzel çalışma var erişebildiğim. Birikim Dergisi’nden aktarıyorum… Mahalle mizahı; kapitalist modernleşmenin getirdiği kaotik sonuçlara karşı bir sığınak/bir direniş alanıydı Gırgır. Kentleşememiş kalabalıklar, her günü en az sarsıntılarla yaşamak ve yarına sağlam varabilmek mücadelesini vermekteydiler. Gırgır, modernleşmede yeni bir dünyaya geçişte kalabalıkların yaşadığı bu sarsıntıları hafifletti, topluca yüreklendirdi ve onlara güven verdi. Gırgır bu nedenle bir “Okul” kurmuşcasına sayıları binlere ulaşan her ilden her kesimden mizahçıların kitlelerin mizah zevkini, beğenisini dergiye yansıtmalarını sağladı. Geniş kitlelerle “Çiçeği burnundakiler” bölümü ilişki kurdu; dergi ile okuyucular arasında yoğun posta alışverişi, karikatür ve mizah akışı sağlandı. Gırgır, yazarlarını ve çizerlerini kendi okuyucuları içinden oluşturan ilk mizah dergisiydi. – Ne 'Avanak Avni', Ne 'En Kahraman Rıdvan', gönderilen işlere, Oğuz Aral’ın, Gırgır ekibinin yazdığı eleştiriler benim de en sevdiğim bölümdü…
Peki insanda espri yeteneğinin kaynağı ne? Doğuştan mı
geliyor, yoksa zeka, gözlem mi belirleyici.., mizahçı nasıl ortamda yetişiyor. Gülmek
neden rahatlatıyor… Kadınlar mizah yeteneği olan erkekleri seviyor da, kadın
karikatürist, mizahçı neden daha az. Yeni yetme yıllarımızda yapılan kısa,
soğuk esprilere neden Amerikan şakası denirdi.., ya Amerikan filmlerinin en
dramatik sahnelerinde kahramanın araya ille bir espri sokma geleneğine ne
demeli... İngiliz mizah anlayışı diye bir kavram var da, Almanlar neden bu
konuda bir marka olamamış... Bazen sorular cevaplardan önemlidir diyerek konumuza
devam edelim… Mizah ve gülmeceye yakından bakarsak, birbirinin yerine kullanılan anlamlar taşıdığını görüyoruz. Gülme, kişinin
kontrol edilebilir bir iletişim aracı olarak bedensel bir boşalması iken mizah,
kişide oluşan birtakım anlama ve kavrama değişiklikleridir. Mizah canlılık
katar, uyarıcı bir etkisi vardır. İster gülme isterse de mizah eylemi olsun
ikisinde de başat özellik özgürleştirici, gerilim giderici olmalarıdır. İçinde
yaşanılan reel yaşamın sınırlılığının dışına çıkılır; bu eylemden kaynaklanan
haz birlikte paylaşılır. Gülme eylemi birleştiricidir, kaynaştırıcıdır.
Bergson, gülmenin diğer gülenlerle bir anlaşma, bir suç ortaklığı olduğunu
belirtmişti. Bir başka/öteki insanla birlikte herhangi bir nesneye gülmek demek
o insanla aradaki sınırlılıkların azalması, o insana yakınlaşmak demektir.
Gülmek “Ben”lerin “Biz”e dönüştüğü evrensel bir bütünleşme özlemini imler. http://www.birikimdergisi.com/birikim-yazi/3891/toplumsal-elestiri-soylemi-olarak-mizah-ve-gulmece#.WJmqHW996Uk Misal, Cem Yılmaz, Gülse Birsel, Zaytung yeri geliyor tartışmalı, gerilim yaratabilecek konularda bile bir gülümseme, hafifleme etkisi yaratabiliyor toplumda.
Günlük hayat filozofu olarak tanınan ve Türkiye’de de
çok sevilen yazar Alain De Botton “Görmek
ve Fark Etmek” isimli kitabında mizahın insan ruhu ve öteki ile
ilişkilerindeki iyileştirici etkisini incelemiş.
“Mizah çoğu
zaman bir statü ile ilgili endişelerimizi adlandırır ve sorgular. İnsanlarla
kurdukları ilişkilerde bizim kadar kıskanç ve kırılgan olan başkalarının da bu
dünyada yaşadığını, para sıkıntıları yüzünden başkalarının da sabahın köründe
sıkıntı içinde uyandığını, toplumun takmamızı istediği ağırbaşlılık maskesinin
altında hepimizin aklımızı oynatmak üzere olduğumuzu anlatır. Çevremizdekilerin
iç dünyalarında bizimkinde olduğu gibi fırtınaların koptuğunu göstererek,
onlarla iletişim kurmaya çabalamamız için bize sağlam bir gerekçe sunar.”
İyi yazarların, edebiyatçıların içinizde biriktirdiğiniz
hisleri oturup sizin için yazdıkları duygusuna kapılırsınız ya, bu son sözler de
öyle… yani mizah sayesinde, varoluş ile ilgili gün yüzüne çıkarmaya cesaret edemediğimiz
sorunlarımıza, iç dünyamıza anlık ta olsa, açıktan sesli bir kahkaha patlatarak
meydan okuyoruz. Bir de daha güzeli, insandaki meğer yalnız değilmişim diye kendini ve diğerlerini affetme, şefkat duygusunu
besliyor.
(Mizah, insan
psikolojisi, edebiyat konusunun meraklıları için, mizah: kötü gün dostu başlıklı yazı için aşağıdaki linke devam
etmelerini öneririm.)
En baştaki küçük hikayeyi tamamlamak üzere, yine
mütevazi bir kişisel gelişim mizah denemesi ile yazımıza son verelim… Ne zamandır
dikkatimi çekiyor. İngilizce ya da başka dillerden gelen kişisel
gelişim alanında kullanılan bazı terimler ya da Uzakdoğu kökenli bazı
uygulamalar, dilimizde doğrudan orijinal halleriyle, yoğun bir şekilde
kullanılıyor. Öyle ki, bu terimler sanki hep hayatımızdaydı ya da herkesin bilmesi gerekirmiş duygusunu veriyor. Yapılan işe böylesine kendini verme, kendiyle çok
dolu olma halinden esinlenerek, üç beş terimlik bir Türkçe Kişisel
Gelişim Sözlüğü yaptım, sürçü lisan ettiysem affola… keyifli okumalar…
En az bir kere dans etmediğimiz her günü yitirilmiş;
hiç olmazsa bir kahkahanın eşlik etmediği her hakikati sahte saymalıyız.”
Nietzsche
Nietzsche