9 Aralık 2018 Pazar

SATRANÇ SOHBETİ



Ne zaman işine, hobisine kendini tamamen veren, bu meşguliyeti sırasında zamanı unutan, o alanda parlayan birilerini görsem, bir hareketliliktir başlıyor zihnimde. Hem alanı daha yakından tanımak, hem de o kişinin hikayesini dinleyip yazmak istiyorum...  Okuduğunuz yaşamboyu öğreniyorum blog’unda, 3 yıla yakın süredir, ilgi alanlarını ciddiye alan, hobileri ile özdeşleşen kişilerle yoga, astroloji, basketbol, kuş fotoğrafçılığı, doğa yürüyüşü rehberliği, Türk mutfağı ve Japonca öğrenme hakkındaki sohbetlerimizi paylaşmaya çalıştım.

Bu yazımın konusu ise Satranç. 10 yaşında satranç ile tanışan sanatçı Mehmet Kızılkaya’nın, satranç yolunda, oyunun kişisel gelişimine, meslek hayatına katkısı ve hatta satranç sevgisi ve çalışmalarının vardığı noktada, onun satranca katkısı diyebileceğimiz, "piknik satrancı" yaklaşımı hakkında konuştuk. Bu arada, satranç yazmam için esin veren, aynı zamanda bu görüşmeye vesile olan, Ankara’daki camiadan bir başka satranççı olan arkadaşım Mehmet Fahri Ercan’a da desteği için teşekkür etmek isterim.


Siyah Beyaz yakışır Satranca ! 

İsmi üzerinde bu denli itibar halesi olan başka bir oyun var mıdır bilmiyorum. Düşünmeyi, odaklanmayı zevk edinen “beyin sporu”, “analiz sanatı” kabul edilen Satranç, zaman ve mekanın gücüne karşı cazibesini yitirmemiş bir eski oyun.

Satrancın, yakın geçmişte, soğuk savaş yıllarında ABD ve SSCB çekişmesinde, simge bir üstünlük kazanma aracı olarak dünya kamuoyunda yarattığı yaygın heyecan artık kalmasa da, Dünya şampiyonluk maçları, insan-yapay zeka ya da yapay zekalar arası karşılaşmalar insanların ilgisini çekmeye devam ediyor. Tutkunları, meraklıları içinse, böyle şeylere zaten ihtiyaç yok, ayrı bir dünya var orada...


2018 Dünya Satranç Şampiyonası



Magnus Carlsen ve Fabiano Caruana

Satranç üzerine konuşup yazmayı benim için ayrıca çekici kılan biri psikolojik diğeri güncel 2 sebep var. Birincisi uyaranı, dikkat dağıtanı zengin hayatlarımızda kendini oyalamak, eğlendirmek için hep yeni birşeylerin peşinde olan günümüz insanına karşı satrançseverin dış dünyayı unutup kendini tümüyle bir sonraki hamleyi düşünmeye veren, odaklanabilme başarısı.

Diğer sebep ise, yapay zeka tarihinde en çok çalışılan oyun olma özelliğini taşıyan bu kadim oyunun geleceğe dair makine öğrenimi, otomasyon, iş piyasası gibi alanlarda öncü işaret veren alan olarak görülmesi. Şöyle ki, geçen yıl bu zamanlar, Google’ın geliştirdiği Yapay Zeka AlphaZero, “dört saatte” makine öğrenimi, kendi öğrenme tekniği ile satranç öğrenip, dünya satranç şampiyonu olan, tüm insanlık tarihi boyunca oluşturulan satranç bilgisi ve daha fazlasına sahip Stockfish programını yenmeyi başardı. Ardından tarihçi yazar Yuval Noah Harari bu yıl yayınladığı “21. Yüzyıl İçin 21 Ders” kitabında, satrançtaki bu çığır açıcı karşılaşmaya değinerek, insan makine işbirliğinde, insan zekasının değerini kaybetmesi tecrübesinin, gelecekte daha yaygın bir biçimde, bankacılık, tıp gibi diğer sektörlerde de yaşanabileceğine dair satrancın işaret verdiği konusunda tarihe not düştü.

İnsan yaratıcılığının makineye karşı gözden düşeceği distopya zamanları gelmeden, öğrenmeyi hala insanın alameti farikası saydığımız günlerimizde insanın öğrenme, kendini geliştirme yolculuğuna tanıklık etmenin güzelliğini yaşayalım o halde sohbetimizle... Dünyaca tanınan büyük ustalardan Alman Siegbert Tarrasch 1935 te “Satrancın insanı aşk gibi müzik gibi mutlu etme gücü var.” derken, bu mutluluğu yaşamanın tek yolunun onu bizzat yaşamaktan, tecrübe etmekten geçtiğini kastetmiş olsa gerek… o nedenle sözü daha fazla uzatmadan Mehmet Kızılkaya’ya verelim…

YBÖ: Satranca gönül vermiş, ulusal, uluslararası yarışmalara katılmış bir oyuncu olarak, satranç oyununu tanıtır mısınız, satranç sizin için ne ifade ediyor, ne hissettiriyor?

MK:​ Satranç birbirini takip eden 32si beyaz, 32si siyah toplam 64 kare üzerinde, 16sı beyaz, 16sı siyah toplam 32 taşla oynanan bir oyundur. Güzel durumları tasarlamayı içerdiği için sanatsal, bilimsel metottan yararlandığı ve bir teorisi olduğu için bilimsel olduğu söylenebilir. Satranç 20. yüzyılda spor olarak da kabul edildi ve bugün dünyanın her yerinde pek çok yarışma düzenleniyor. Yarışmalara katılıp dereceler kazansam da, çocukken gözyaşı döksem de, satranç bugün benim için yarışma-kazanma bağlamında bir tatmin aracı değil. Belki de en büyük başarım budur. Ben bugün satranç oyunundaki yolculuğu, geliştirilen stratejileri - karşı stratejileri ve satrançta kullandığımız düşünme metodunu seviyorum. Satranç oyunu boyunca Tez-Antitez-Sentez sürekli işliyor, bu bakımdan satranç oyununu felsefi bir diyaloğa da benzetebiliriz. Şair İlhami Çiçek, Satranç Dersleri adlı eserinde satrancı şöyle betimlemiş:

‘‘uzun bir nehirdir satranç
kıvrak ve uzatarak boynunu
nice güneş batışını yerinde görmüş 
oysa veba tarihçileri bilmemişlerdir
her karenin bir karşı veba girişimi olduğunu”



YBÖ: Çok güzel. Bir o kadar da, oyun hakkında merak uyandırıyor dizeler. Belli ki oyun kendini verenler için derin deneyimler yaşatıyor. Bu bilinç düzeyinde hissetmek için emek vermek, ilerlemek için çabalamak gerekiyor olmalı. Satranç alanında kendinizi geliştirme tecrübenizden bahseder misiniz?


MK: Satranca 10 yaşımda, 1992 yılında Türkiye Eğitim Derneği’nin Kızılırmak Sokak’taki lokalinde başladım. O yıllarda ne internet, ne de satranç yazılımı vardı. Az sayıda kitap ve eğitmenimizden aldığım dersler sayesinde biraz ilerledim. Satrancı sevdim, grubumdaki diğer çocuklara göre başarılıydım, ancak ilk yarışmamda, resmi olmayan maçlarda yendiğim arkadaşlarımın hepsine yenildim. Çok üzüldüm, ağladım, satrancı bırakmak istedim, ama ailemin de desteğiyle devam ettim.

Sonrasında çeşitli başarılar elde ettim. Kendi yaş grubumda il birincilikleri kazandım, 1996’da Türkiye Şampiyonu oldum. Yetişkinler kategorisinde, 18 yaşımda tam puanla Ankara Şampiyonu oldum. Bu başarı hala aşılmamıştır. Takım olarak Üniversiteler arası Satranç Şampiyonu olduk. TED takımıyla Türkiye Satranç Ligi’ni kazandık. Üniversitedeyken satrançtan bir süreliğine koptum, ancak satrancı sevdiğim için geri döndüm. Okulu bitirdikten sonra yurtdışında çeşitli yarışmalara katıldım. Çok üst düzey olmayan çeşitli yarışmalarda dereceler elde ettim.


Satranç Günleri


YBÖ: Satrancın konsantrasyon, hızlı düşünme, hafıza, geometrik görme gibi becerileri geliştirdiği, bir tür beyin sporu olduğu kabul ediliyor. Size göre, satranç kişinin zihinsel süreçlerini etkiliyor mu ya da bir başka deyişle insanı etkileyen, dönüştüren bir yönü var mı?

MK: Bu bağlamda çeşitli çalışmalar var, ama ben kendi adıma satranç oynamasaydım odaklanma becerim daha düşük olurdu, daha yavaş düşünürdüm gibi bir iddiada bulunamam. Bu kıyaslamayı yapmak için bir kontrol grubum, yani satranç oynamamış bir ben yok ortada. Kendi adıma emin olduğum kazanımlardan bahsetmek isterim.

Şu an kimya sektöründe faaliyet gösteren bir firmanın ortağıyım, profesyonel bir satranççı olmadım, ama satrançta öğrendiğim düşünme metodunun bana faydalar sağladığını söyleyebilirim. Metodu şöyle özetleyebilirim: Karar verirken, öncelikle durumu en doğru şekilde analiz etmeye, tehditleri, fırsatları, avantajları, dezavantajları tespite çalışıyorum. Sonrasında eldeki kaynaklara en uygun uzun vadeli planı-stratejiyi bulmaya gayret ediyorum. Strateji kısa vadede çeşitli durumlarda sınanıyor. Birçok problemle karşılaşılıyor. Bunları çözmek gerekiyor, eğer problemin çözülemeyeceği bir durum oluşmuşsa ya da strateji başarıyla tamamlanmışsa yeni bir plan oluşturmak gerekiyor. Bu metot iş hayatında çok geçerli.

Satranç ufkumu da genişletti. Bunda satranca başladığım dönemdeki satranç ortamının da etkisi var. Henüz on yaşında bir çocukken TED’in Satranç merkezinde ressamlarla, üniversite profesörleriyle iletişim kurabiliyordum. Sanatla ilgili resmi bir eğitimim olmamasına rağmen kendimi yetiştirdim ve Floransa’da sergi açan, eserleri Londra’da, Tokyo’da sergilenen bir sanatçı oldum. Floransa’da yeni bir akım olarak profesörlerce onaylanan Sisli Sanatı satrançla ilgilenmesem ortaya koyabileceğimi sanmıyorum. Sisli Sanat günümüzü ifade etmek için en uygun aracı ararken ortaya çıktı. Camı ve sadece gri rengi kullandım, görüntüleri gölgeler halinde camın arkasına hapsedip,gözlemciyi de bir yansı olarak esere yerleştirdim. Sisli Sanat sadece gri renkle meydana getirilse de umutsuzluğun ifadesi değildir. Grinin içinde tüm renkler bulunur.


Sisli Sanat - Aydınlatma Direkleri

Satrançta kazandığım bir diğer yetiyse alınan darbelerden sonra hayata devam edebilme becerisidir. Bunu daha çocukken kazanmıştım. Dünya Şampiyonu da olsanız onlarca yüzlerce oyun kaybedersiniz. Kaybedilen, hem de tam kazanacakken kaybedilen oyunlardan sonra üzüntünüzü geride bırakıp, yeni oyuna en güçlü şekilde çıkmak zorundasınızdır. Satranç insana kayıp ve düşüşlerin hayatın bir parçası olduğunu çok hızlı bir şekilde öğretiyor.

YBÖ: Satrancı, Dama, Go gibi strateji oyunları ile kıyaslayacak olsanız ne söylersiniz.

MK: Bu konuda objektif bir yanıt vermek için ya üç oyunu da çok iyi bilen bir yapay zeka, ya da hiç bilmeyen bir filozof olmak gerekir. Örneğin Fransız filozof Deleuze’ün meşhur go-satranç kıyaslaması vardır. Deleuze, devlet aygıtını ve savaş makinesini karşılaştırmak için satranç ve go örneklerini verir. Ona göre satranç taşlarının oyunu bir devletlilik ya da saray oyunudur. Satranç taşları kodlanır. Taşlarda, hareketleri, durumları ve çarpışmaları meydana getiren iç özellikler vardır. Buna karşın, Go’nun piyonları tane (pastil), aritmetik birimlerdir. Kolektif anonimden başka bir işlevleri yoktur. Go’nun piyonları özneleşmemiş bir makinesel düzenlemenin ögeleridir. İç özellikleri yoktur. Satranç bir savaştır, ama kurumsallaşmış, kodlanmış ve kurallaştırılmış bir savaş. Go’nun özelliğiyse, cephesi, kavga çizgisi olmayan bir savaş oluşudur. Tamamen stratejidir. Satrançsa göstergebilimi. Satrancın mekanı kapalı ve ekonomiktir. Go’daysa herhangi bir noktadan, orta noktaya aniden yayılmak söz konusudur. Go'da hareket, başlangıcı sonu olmayan sürekli oluşan bir şeydir. Satranç mekanı kodlar yani çizikli, pürtüklü kılar. Go ise yersizleştirir, onu kayganlaştırır. Bu noktada, Deleuze’ün göremediği detay, satrançta oluşan kaygan zeminlerdir. Taşlar arasındaki güç farklılıklarının önemini yitirdiği pek çok durumla karşılaşırız.

YBÖ: Satrancı evrensel bir oyun gibi algılıyoruz ama satranç kültürü yönüyle Türkiye’de ve dünyada neler gözlemleniyor.

MK: Yazılan notaların dünyadaki tüm müzisyenlerce aynı şekilde anlaşılması gibi, yapılan tüm hamleler de Afrika’daki ve Antarktika’daki satranççılarca aynı şekilde anlaşılır. Bu bağlamda satranç evrenseldir, ama satrancı oynayan kişiler çağa ve kültüre göre elbette ayrışırlar.
Geçmişte satranç daha saygın bir etkinlikti. Örneğin Dünya Satranç Şampiyonu Lasker, Einstein’ın arkadaşıydı. Prokofiev, Shostokovich gibi ünlü müzisyenler, Duchamps gibi sanatçılar satranç çevrelerinde yer alıyorlardı. Günümüzde ise satranç giderek popüler kültüre eklemlenir oldu. Bugün Dünya Satranç Şampiyonu’nu, Real Madrid’in Stadyumu’nda basına poz verirken görüyoruz.

2000li yıllardan önce Türkiye’nin tek büyük ustası vardı. Bugün 13 büyük ustası var. Oyun seviyesinde ve oynayan kişi sayısında bir ilerleme, bir artış oldu. Satranç okullara ders olarak girdi. Bununla birlikte bir yozlaşma da söz konusu. Bu satrancın sadece popüler kültüre eklemlenmesiyle ilgili değil. Çok detaya girmeden şunu diyebilirim ki; Türkiye’de satranç camiasında liyakate çok önem verilmiyor.

YBÖ: Makineye karşı oynama, yapay zekâ konusu satranç alanında yıllardan beri çok ilgi topluyor, heyecan verici karşılaşmalar yapılıyor. Nasıl başladı bu iş, güncel, önemli oyunları satranççı gözüyle değerlendirir misiniz?

MK: Satrancın Hindistan’da ortaya çıkışından günümüze gelene kadar medeniyetin titreştiği yerlerde parladığını görüyoruz. Kurtuba’da, Rönesans İtalya’sında bu böyle olmuştur. Teknoloji devrimi ve bilgisayarların ortaya çıkışıyla da durum değişmemiştir. 

Alan Turing’den bugüne gelene kadar pek çok değerli bilim insanı yapay zeka çalışmalarında satranca yönelmiştir. IBM Deep Blue’nun 1997 yılında Kasparov’u yenmesi bir dönüm noktasıdır, ancak saniyede 200 milyon hamle hesaplayan bir yazılımın dakikada on-onbeş hamle hesaplayabilen Kasparov’u ancak şaibeli bir biçimde 3.5-2,5 yenebilmesi yazılımın hala büyük eksiklerinin olduğunu göstermektedir. Kimileri bunu stratejik düşünme becerisi eksikliği olarak ifade etmişlerdir.

Satranca dair hiçbir kodu olmaya Google’ın Alpha Zero öğrenebilir yapay zekâsının Dünya Satranç Yazılımlararası Şampiyonu Stockfish’i Aralık 2017'de açık farkla yenmesi ise ayrı bir dönüm noktası olarak kabul edilebilir.

1997 
Kasparov IBM Deep Blue'a Karşı 

2017
 Stockfish 8, AlphaZero'ya Karşı

YBÖ: Yapay zekânın kapasitesi, insan yaratıcılığı karşısında şansı, makine öğrenimi/machine learning özelliğinin hayatımızda ne gibi gelişmeleri tetikleyeceği başta fütüristler, bilişimciler herkesin kafasını kurcalıyor, bu konuda düşüncelerinizi öğrenebilir miyiz?

MK: Yapay zeka hafıza ve hesaplama bakımından insanın zaten çok ötesindeydi. Google’ın Alpha Zero yazılımı ise bize yeni bir şey gösterdi. Yapay zeka kendi başına öğrenebiliyor ve bugüne kadar yazılmış en iyi satranç programını rahatlıkla yenebiliyor. Bana kalırsa yakın gelecekte yapay zekâ çeşitli tarzlarda beste ya da resim yapabilir. Görüntüleri arka arkaya sıralayarak film, sözcükleri sıralayarak iki yüz dilde şiirler yazabilir. Benim bugün merak ettiğim, yapay zekânın Rönesans sanatçılarının yaptığı gibi, resimde ışığı gökyüzünden yeryüzüne indirerek, hümanizmi çağıran, değerleri değiştiren eserler ortaya koyup koyamayacağı. Ahlakı da insanlığın sanatsal bir üretimi olarak düşünürsek, yapay zekânın bir ahlakının olup olmayacağı da merak ettiğim diğer bir konu. Biz bugün dünyamızı çıkar optimizasyonu üzerine inşa ettik, bu konuda yapay zekâ nasıl bir değerlendirme yapacak, insanlık yapay zekâyı bu konuda sınırlandırmaya ya da şekillendirmeye çalışacak mı göreceğiz.

YBÖ: Edebiyat, sinema alanında, satranç temalı kaçırılmaması gereken güzel eserler hakkında da konuşmazsak eksik olur söyleşimiz. Sizin favorileriniz hangileri?

MK: Bu soruyla karşılaştıklarında pek çok satranççı hemen Stefan Zweig’ın Satranç adlı eserini dile getiriyor. Ben Zweig’ın eserini Silvester Stallone’nin Rocky I filmine benzetiyorum. Kahramanımız zor şartlardan çıkar ve inanılmaz büyük bir başarı kazanır. Popüler Kültürden hoşlananlar bu eseri okuyabilecekleri gibi Pawn Sacrifice (Şahmat olarak çevirildi) ve Searching for Bobby Fischer (Masum Hamleler) isimli Hollywood yapımlarını da seyredebilirler.

Benim önerim Şair İlhami Çiçek’in Satranç Dersleri adlı eseridir. Klasik film sevenlere ise Ingmar Bergman’ın Seventh Seal (Yedinci Mühür) adlı eserini öneririm.


Ingmar Bergman 100 Yaşında - Ölümle oynanan Satranç Sahnesi, Yedinci Mühür


YBÖ: Son olarak satranca yeni başlayanlara ya da ilerlemek isteyen oyunculara kendilerini geliştirmeleri için ne yapmalarını önerirsiniz. Geliştirdiğiniz “Piknik Satrancı” yaklaşımını da bu vesile ile paylaşır mısınız?


MK: Ben her konuda ilerlemenin çalışmayla geleceğine inanıyorum. Yetenek bir kapasitedir ve bir kişinin yeteneğine ancak yeteri kadar çalıştıktan sonra karar verilebilir. Büyük bir müzisyene başarısının sırrını sormuşlar; ben günde 12 saat çalışıyorum, 13 saat çalışan benden daha iyi çalar, diye yanıt vermiş.

Türkiye’de satranç dünyasında yaygın olarak kullanılan ‘Çalışsaydım büyük usta olurdum’ tarzı söylemler beni rahatsız ediyor. Herkesin sıkça karşılaştığı ‘Benim çocuğum zeki, çalışmadan da başarılı oluyor’ tarzı söylemleri ise yoz buluyorum. Başarı nedir, okulda sınıfı geçmek mi, yoksa bir aşı geliştirmek, uçak yapmak mı? Sınırlar eksik belirleniyor.*

Bugün satrançta ilerlemek için gerekli tüm kitaplara ve yazılımlara internet sayesinde ulaşmak mümkün. Kaynaklara ulaşıp bunları sistematik bir şekilde takip etmek, oyun pratiği yapıp, oyunları analiz edip hatalardan ders almak faydalı olur. İyi bir eğitmenden ders almak da katkı sağlar. Yaptığımız denemelerde piknik satrancının da faydalı bir çalışma metodu olabileceğini gördük. Piknik satrancıyla birlikte özellikle çocuklar rekabet baskısı olmadan durumu objektif olarak değerlendirmeyi öğreniyorlar.

Piknik satrancı piknikte oynanan satranç değildir. Yeni bir satranç oynama biçimidir. Tek sayıda kişiyle oynanır. Örneğin üç kişiyle oynandığını düşünelim. Birinci kişi ilk hamleyi beyazla yapar, ikinci kişi siyahla oynar, üçüncü kişi beyazla. Sıra birinci kişiye tekrar geldiğinde, birinci kişi bu kez siyahla oynayacaktır. Böylece her oyuncu, hem beyaz hem siyahla oynayacağından oyunda kazanmak ve kaybetmek anlamını yitirir.

Piknik satrancında her oyuncu oyuna elinden geldiğince katkı verir. Kimisinin köfte, kimisinin salata yaptığı, kimisinin şarkı söylediği pikniklerimizi hatırlayarak bu ismi oyunumuza verdik.

Piknik satrancı sırasında konuşmak serbesttir, katılımcılar birbirlerine hamle önerebilirler, ama bu bir analiz değildir, çünkü hamleye sıra kimdeyse o karar verir. Böylece her katılımcıya bir sorumluluk verilir: Oyunun güzelleşmesine katkıda bulunma sorumluluğu, kazanma sorumluluğu değil. Piknik satrancı sırasında şarkı da söylenebilir, dans da edilebilir. Buna katılımcılar karar verirler. Başarı ölçütü kazanmak olmaktan, daha güzel bir dünya için düşünmeye doğru evrilir. Sevgili arkadaşım Can İnce’yle geliştirdiğimiz bu oynama biçimi basında ve dünyanın en saygın satranç dergilerinden NewinChess’te de yer buldu.


Chess Picnic: win or lose, you win!

NewinChess Dergisi 2017/7

YBÖ: Piknik satrancı ile oyunu kayıp ve kazançtan bağımsız hale getirirken, yerine oyunun güzelleşmesine katkıda bulunma, birbirinden öğrenme, farklı estetik paylaşımları tecrübe etmeyi öneriyorsunuz anladığım kadarıyla. Oyunu öğrenme, geliştirme açısından yenilikçi bir tutum, terapi gibi geliyor kulağa. Satrancın toplumsallık yönüne değinmişken, kadın hareketi açısından merak ediyorum, tarih boyunca ya da günümüzde satrancın kadınlar arasında yaygınlığı, oyuna katkısı, yarışmalarda görünümü erkeklerle kıyasen nasıl? 

MK: Türkiye’de ve dünyada kadınlar erkeklerden daha az satranç oynuyor. Bu konuda kadınların yorumlarını almanın daha doğru olacağı kanaatindeyim. Kadınlar adına ahkâm kesen biri olmak istemem. Yalnız şunu söyleyebilirim: Kadınlar satranca kıyasla piknik satrancına daha çok ilgi duyuyorlar.

YBÖ: Piknik satrancı için tasarladığınız www.pikniksatranci.com sitenizdeki satranç metodu ötesindeki insani dokunuş içeriklerde de farkediliyor.  Bu katkıyı yapay zekanın satrançta uzunca bir süre yakalayamayacağını düşünebiliriz en azından sanırım… tüm emekleriniz ve yaşamboyu öğreniyorum söyleşisine katıldığınız için teşekkür ederim.