Benden söylemesi.., hafta sonları sabah erken saatlerde, Ankara'nın belli başlı buluşma yerlerinde, bir şeyler oluyor... Kumrular Sokak, Milli Kütüphane, Armada'da bir hareket, bir bekleyiş... Rengarenk yürüyüş kıyafetlerini kuşanmış, çantasını, kumanyasını hazır etmiş “doğa yürüyüşü” (trekking) meraklıları minibüslerinin yolunu gözlemekte o sıra... Aralarında, her yaş, meslek grubu, hayat görüşünden yeni başlayanlar, müdavimler var...
Çoğu kimse henüz sıcak yatağıyla vedalaşmamışken, bu insanlar, çoktan güne, dağları tepeleri arşınlamaya hazır... 3-5 yıldır, bu gruplarla çeşitli yürüyüş faaliyetlerine katılıyorum. O nedenle, nereden geliyor bu enerji, doğa sevgisi, yürüyüş günü nasıl geçiyor, insana ne kazandırıyor konularında yazmak istedim. Ama asıl niyetim, doğada geçirilen zamanları, doğa yürüyüşü sporunu ve “açık hava öğrenmeleri”/“macera eğitimi”ni konuşmak üzere, bu işin hem tutkunu hem de profesyoneli, birlikte çok kez yürüdüğümüz Sevgili Rehberimiz Gökhan Koçak ile sohbetimizi paylaşmak.
İşini “Doğanın dilini öğrenmeye çalışmak” olarak tanımlayan Gökhan Koçak'a sözü vermeden, girişte başladığım "yürüyüş günü"nü tamamlayayım. Önden küçük bir itiraf ile... Bana göre, doğa yürüyüşünün asıl zor tarafı, hayattaki türlü sorumluluğu, düzeninizi yoluna koyup, hafta sonu bir gün ya da 2-3 günlüğüne "ben yokum dağdayım" deyip kapıdan çıkabilmektir...
"Bitirmem mucize değil asıl mucize başlamak için gösterdiğim cesaret." sözü ile tanınan koşucu John Bingham'ın dediği gibi yetişkin olarak başlamayı başardıysanız, hobinizin size yaşatacağı güzellikleri haketmişsiniz demektir.
Yürüyüş günü sabahında buluşma noktalarından servislerine binen yürüyüşçüler birbirini yabancılamanın ve sabah mahmurluğunun sessizliği içinde yola koyulur... Güzergah Kuzey Ankara hattında kah Beypazarı, Kızılcahamam, Çamlıdere, kah Gerede, Çubuk'tur... Bir iki saate kalmaz, Rehberlerin uygun gördüğü bir düzlükte arabadan inilir. Kısa ısınma hareketlerini, pantalon paçalarının ıslanmaması için takılan tozluk, güneş kremi, gözlük hazırlıkları izler.
Ankara'nın gri sokakları yerini mevsimine göre renk, koku cümbüşüne ve mutlaka temiz havaya bırakmıştır artık... Yayladaki koyun keçi çanlarının ritmik sesi, yayla sakinlerine verilen selamlarla yürüyüş başlar... Temponuza göre ister rehberinizin yanında öncü grupta, ister artçı rehbere emanet, grubun sonunda olursunuz... Yürüyüş boyunca yeni insanlarla tanışmak, sohbet hoş olsa da, fazla lafa dalmak, hele işten güçten, siyasetten konuşmak hoş karşılanmaz. Ormanın dağın içinde, şehirden ne denli farklı bir eko-sistemin misafiri olduğunuzu ancak çevrenize dikkat ederek gözlemleyebilirsiniz çünkü. Biraz dikkat, biraz şans ile görebilecekleriniz... Çamurda, karda yaban domuzu izi, dev kanatları* ile tepenizde süzülen yırtıcı/ötücü kuşlar, milyonlarca karıncanın biraya gelerek dökülen çam ibrelerinden yaptıkları bir metre civarındaki "termit" adı verilen karınca yuvaları, ilkbaharda muhteşem koku ve tattaki dağ çilekleri, sarı, mor çiğdemler, yaz sonu böğürtlen, ahlat, kızılcık, kuşburnu meyveleri, sonbaharda envai çeşit mantar... Ağaçların, kayaların, göllerin türü derken, yürüyüş adeta bir keşfetme, öğrenme sürecine dönüşür. Tecrübe ve bilgi yönünden, yürüyüşçüler arasındaki, şehir çocukları ile köy çocukları ya da meslek, hobi icabı bilgi sahibi olanlar hemen anlaşılır. Şahsen ağaç türlerini bilmemek beni üzer... Dendroloji* diye anılan ağaç bilimi konusundaki Kırsal Çevre Ormancılık Derneği'nin eğitimlerine katılmaya niyetlenirim her yıl...
Farklı yaşam alanlarını keşfetmek, "Dağların Arkasında Dağlar Vardır.", ("Beyond Mountains, There are Mountains") diyen Haiti Atasözündeki gibi zamanla hayata bakış açınızı bile değiştirebiliyor. Büyük küçük her canlıya saygı gösterme zorunluluğu, daha sade bir hayat sürme isteği, maddiyata dayalı hırsların gerilemesi ilk aklıma gelenler...
Doğa yürüyüşlerinin, "estetik", "sağlık" ve "öğrenme" bakımından başka hiçbir şeyle kıyas edemeyeceğim bir deneyim olduğunu düşünüyorum. Abarttığımı düşünmeyin, sınırlı tecrübe ve bilgim ile yazdıklarımın çok daha ötesinde bir zenginlik ve çeşitlilik söz konusu... Devamını merak edenleri, sohbetimize alalım...
S. Gökhan, doğa sevgin, merakın nasıl başladı, gelişti... Doğa Yürüyüşü rehberi olmaya giden yaşam hikayenden bahseder misin?
GK. Küçüklükten gelen bir eğilim, yaşanmışlıklar var. İstanbul Kurtköy’de kuzenlerle tatiller yapardık. Yine o dönemler, Safranbolu’da orman köylerinde bulundum… Ağaç kütüklerinden çocuklar olarak ağaç ev yapmalara kalkışmıştık. Doğa sevgim, oyun duygusu etrafında gelişti diyebilirim. Beş yaşlarımda hatırlıyorum, kuzenlerimle ağaçların arasında gezinirken dereye indiğimizde karıncayı, su yılanını gördüğümüzü, bacağımıza dolandığını, birşey yapmadığını deneyimledik. Doğayla küçük yaştaki bu tanışıklık çok değerli. Kuşa, çiçeğe duyarlılık, ilgi, hayvandan, böcekten, dereden korkmamanı sağlıyor. Korku tecrübe etmemekten kaynaklanıyor çoğu zaman.
Doğa yürüyüşü rehberliği de zaman içinde gelişti diyebilirim. 1999 sonbaharında doğa yürüyüşlerine başladım. Bir taraftan da, Ankara Dağcılık ve Kayak Spor Kulübü’nün faaliyetlerine katılıyordum. Dağcılık sporunun temelinde trekking olarak bilinen doğa yürüyüşleri vardır. Genellikle dağcılar önce doğa yürüyüşlerine katılıp daha sonra dağcılığın farklı disiplinlerine yönelirler. Temel dağcılık ve kampçılık eğitiminden sonra tırmanma ve dağcılıktansa doğa yürüyüşünü daha çok sevdiğimi anladım. Yürüyerek çıkılabilecek dağları tercih ediyorum. Birkaç sene düzenli yürüdükten sonra bu kararın oluştu diyebilirim. Doğadaki çeşitliliği gözlemlemek, bitki, hayvan, topografik, jeolojik yapı, bölge insanının kültürel özellikleri, tüm bunların birbirleriyle ilişkisini keşfetmek daha fazla ilgimi çekti.
Yıllarca hafta sonları yürüdüm. Konuşmadan, gözlem yaparak, kendimi etrafıma vererek, sessizce yürürdüm. Bu sessiz biri olduğum izlenimini verdi. Oysa, kendini vererek yürümedir bu. Çocukluk yaşantılarımı hatırladım bu yürüyüşlerde, kuşun, derenin sesini...
Birkaç sene boyunca düzenli doğa yürüyüşü yaptıktan sonra bu yürüyüşler bir tutkuya dönüştü ve hayatımı bu yolla kazanmaya karar verdim. Teknik ressam olarak çalışıyordum, 2002’de özel sektörü bıraktım. O zamandan beri de, doğa yürüyüşü ve kampçılık deneyimlerimi lider olarak paylaşmaya karar verdim. 2008’den itibaren de, Doğa Araştırmaları Sporları ve Kurtarma Derneği (DASK) bünyesinde Doğada Görüntü Avcılığı Yarışması (DOGAY*), Anadolu Dağ Maratonu (ADAM*) etkinliklerine katıldım ve aynı zamanda doğa yürüyüşlerine liderlik etmeye başladım.
S. Daha önce doğa yürüyüşüne katılmamış biri için bu spor hakkında bilinmesi gereken temel bilgiler nedir?
GK. Doğa yürüyüşü, doğa sporlarının en basit, en az riskli olanıdır yine de doğa sporları riskli spor dallarına girer. En basitinden, bir kaza anında yardıma erişme olanakları şehirle aynı değil. Bunu kabul edip gelmesi gerekiyor katılımcıların. Rehberler bu yönde bilgilendirme yapmalı. Akciğer, yüksek tansiyon, kalp, eklem hastalığı, kronik rahatsızlığı var mı, ilk gelen kişinin bu konularda bilgilenmesi gerekir. Bir de, standart risk seviyesinin üstündeki yürüyüşlere rehber hiç tanımadığı kişiyi almamalı çünkü rehber ancak düzenli yürüyen grup üyelerinin yeterliklerini bilebilir ve hatta gerektiğinde grup üyelerinin takım arkadaşlığı ile birbirine yardım etmesini isteyebilir.
Asıl amaç herkesin doğadaki bütün patikalarda, orta zorluktaki yürüyüş alanlarında yürüyebilme becerisine sahip olmasıdır. Tüm bu sebeplerden, başta temposu düşük km'si az olan gruplarla başlanabilir. Bazı gruplar performans üzerine, bazıları daha sosyalleşme üzerine olabiliyor. Mesafe söylemek gerekirse, yürüyüş uzunluğu yaz, kış mevsime göre değişebilir. Parkurun zorluğuna göre, kışın 5-12, yazın 12-20 arasında yürüyoruz. Çok daha fazlasını yürüyenler de var.
GK. Sosyal medya üzerinden insanlar yürüyenlerin fotoğraflarını görüyor. Bazılarında bu olumsuz etki bırakabiliyor. Sanki bu işin çok teferruatlı kıyafetleri, aksesuarı gerektirebileceği düşünülüyor ya da ortamdaki sosyallik içinde yalnız mı kalırım önyargısı olabiliyor. Oysa doğa yürüyüşü malzemesi şu diye bir kural yok. Bu sporu sevdikçe gerekli malzemeleri almak en güzeli. Baton (baston) yerine dal parçası, asker postalı, eşofman, iptidai bir sırt çantası ile ben bu spora başlamıştım. Sırt sistemi havalandırması olan çanta, termal kıyafet gerekmiyor illa ki. Yurtdışında çok rastladım, bazı insanların asaları var ve bu insanların babaları dedeleri bu asaların tutacak kısımlarına oymacılık el sanatı ile insan, canlı kafası yapıyor oyarak, yazı yazıyor hatıra olarak ve o asayı çocuğuna torununa hediye ediyor.
S. Yürümek hem bir aile geleneği, hem de sanatsal, ruhu olan bir iş haline getirilebiliyor demek ki.
Doğa yürüyüşü rehberi olmak için resmi bir süreç, kokart var mı?
G.K. Trekking rehberliği için resmi süreç, kokart yok. Dağcılık Federasyonu bir süre “mihmandarlık” unvanı verdi ama epey zaman sınav açmadı. Duyduğum kadarıyla, Federasyonun yeni yönetimi doğa yürüyüşü ile ilgili bir birim oluşturdu. Mevcut durumda, Dağcılık, Doğa Sporları Klüplerinin eğitimlerinden geçmiş, yetişmiş, deneyimli sporcuları acentalar bu etkinliklerde rehber olarak tercih ediyor.
Yürüyüş alanlarındaki yöre insanını rehber olarak bu işin bir parçası yapmayı amaçlayan "alan kılavuzluğu" konusu var ayrıca. Valilik, Kaymakamlık “alan kılavuzluğu” belgeleri verdi. Bu girişimle, Ağrı Doğu Beyazıt, Kaz Dağları, Doğu Karadeniz’de yaşayan halk “alan kılavuzu” olabildi. Yeni bir meslek, gelir kaynağı olmasının yanısıra, beraberinde gelişen ev pansiyonculuğu yöre insanının yaşadığı çevreye sahip çıkmasını da destekliyor. Geçmişte doğa yürüyüşüne gelenleri anlamakta biraz zorluk çeken yöre insanı şimdilerde yürüyüşçü ve gezginlerin dünyasını, ihtiyaçlarını daha iyi gözlemliyor. Dağ köylerindeki vatandaşlar, bizim bastonları, fotoğraf makinesi çantalarını vaktiyle define aramakta kullanılan dedektör sanıyorlarmış.
Blog’unda yaptığın hikaye paylaşımları önemli. Yılllar önce “Beyaz Gölge” dizisi ve Türkiye’nin Balkan basketbol şampiyonluğundan sonra gençler, bu sporcuları rol model aldı baskete başladı. Şehirde, seyahatler sırasında otobüs terminalinde yürüyüş kıyafeti, çanta vs. ile beni görenler soruyor “Nasıl yaparım, annem ormana gitmemden korkuyor” gibi duygularını paylaşıyor, Gençlerin yeni tecrübelere, becerilere açık olması önemli.
Blog’unda yaptığın hikaye paylaşımları önemli. Yılllar önce “Beyaz Gölge” dizisi ve Türkiye’nin Balkan basketbol şampiyonluğundan sonra gençler, bu sporcuları rol model aldı baskete başladı. Şehirde, seyahatler sırasında otobüs terminalinde yürüyüş kıyafeti, çanta vs. ile beni görenler soruyor “Nasıl yaparım, annem ormana gitmemden korkuyor” gibi duygularını paylaşıyor, Gençlerin yeni tecrübelere, becerilere açık olması önemli.
S. Deneyimli bir doğa yürüyüşçüsünün zamanla ne tür beceri ve duyarlılıkları kazanmış olması beklenir?
GK. Bir doğa yürüyüşçüsü zorlu yıpratıcı alanlarda da yürüme becerisine sahip olmalıdır. Patika var, sıkıntı yok kaymıyor, manzara var. Güzel ama bir de "çarşak" alanda yürümek vardır mesela. İrili ufaklı taşlık alanlarda, yatay yamaçlarda olur, çarşak. İnersin çıkarsın yan geçersin. Kontrolünü zorlar böyle yollar. Buralarda kaymadan, elindeki batonları kullanarak yürüme becerisini öğrenirsin zamanla. Ya da ormanlık alanda, sık orman, jungle'dasın önüne çıkan dalı nasıl kaldıracağını, mesafeli yürümeyi öğrenirsin. İlkbaharda dikenli sarmaşıkları baton kullanarak açarsın. Harita kullanma becerisi var sonra. Harita, pusula eşliğinde yön bulma, gittiğimiz yeri haritada bulma gibi. Yılda birkaç kez harita ve pusula ile yön bulma etkinliği yapıyoruz. Zamanla doğayı tanıyan insan olarak, olur a tek başına kaldın. Yenilebilen şeyleri bilirsin, kuşburnu, böğürtlen, ahudu, yabani kiraz, elma. Su kaynaklarından su içmeyi bilirsin, böyle ayakta kalırsın. Çok zorda kalırsan dereden içersin, olabildiğince köyden uzakta olacak şekilde. Kayboldun karanlıkta oyukta geceyi geçirdin içeri girip yan yatıp, çantayı önüne koymayı bilirsin. Gece hayvan gelirse çantayla karşılaşır.
Duyarlılık anlamında, insanların farkındalıklarının artması, bakış açılarının değişmesi yaşanabiliyor. Bir rutinimiz var ve o kentte yaşama ile alakalı. Hemen doğaya odaklanamıyoruz. Gözlemler yapıyoruz doğada ama kentten getirdiğimiz alışkanlıkları sürdürüyoruz ister istemez. Kent ile ilgili sohbetleri doğada yapmaya çalışıyoruz mesela çok istemediğimiz bir durum ama alışkanlık. Kentte canımızı sıkan hoşumuza giden ne varsa bunu doğada da yaşamak istiyoruz.
Aladağlar - Niğde
S. Anda olmak, anda kalmak, (mindfulness) yaklaşımı var psikolojide onu çağrıştırdı anlattıkların.
GK. Doğada yürümeye başlama, bilmediğini keşfetmeye çalışma süreci. Ama zihinlerde kentteki gündelik hayat o kadar kolay geride bırakılamıyor. Başarmaya çalışan insanlar var. Meditasyon yapan, anda kalmaya dikkat eden, rahatlamaya, uzaklaşmaya çalışanlar var. Yürürken doğayı sessiz bir şekilde dinlemeye çalışanlar derdi var gibi algılanıyor toplumdaki koşullanmalarla.
Coğrafyanın, bitki örtüsünün ve hayvan çeşitliliğinin farkına varıp, bunlardan haz alma duygusu, koruma bilinci, doğa yürüyüşlerinde deneyim kazandıkça artıyor. Yürürken doğadaki kirlenme, çöp, orada olması beklenmeyen şeyler çarpıklıklar göze batıyor, canımızı sıkıyor sonra bu çöpler buraya nasıl geldi diye düşünüyorsun. Doğayı koruma bilinci gelişiyor böyle böyle. Doğaya baktığında gördüğün o sonsuz güzel döngüyü insanın neden bozduğuna dair bir soru beliriyor. Yaşayarak öğreniyorsun kirliliği. Sınıf ortamında duymak farklı, bulunduğun yerde pisliği, tahribatı görünce hissedilen etki farklı oluyor.
S. Yürüyüşün grup halinde yapılıyor olması katılımcıları nasıl etkiliyor ?
GK. Yürüyüş öncesi yabani hayvan, böcek, yükseklik gibi çeşitli korkuları olan katılımcılar grup içinde rahatlıyabiliyor. Aklımın ucundan geçirmediğim bir sürü şeyi yaptım, başardım diyebiliyor. İnsanlarla birlikte olma duygusu, bu noktaya getiren. Grupla, iki defa Fethiye'de Kelebekler Vadisi'nde 300 metre aşağıya iplerle indik. Bu tür etkinliklere hiç tanımadığım insanlarla girmeyi tercih etmiyorum. Yürüyüş lideri zaman içinde insanları tanıyor, kimlerin nerede tepki verip zorlanacağını öngörebiliyor. Kimin ne yapabileceğini biliyorsun. "Dağ arkadaşlığı", "İp arkadaşlığı" vardır dağlarda. Sualtı dalışlardaki buddy, danstaki partner gibi. Aynı şey doğa sporlarında da var, "takım arkadaşlığı". Grubun birbirini tanıması, büyük bir güven sinerji duygusu oluşturuyor.
Arkadaşlarla birlikte olmanın, güven vermenin korkuları yenmeye faydası var. Psikoterapik bir durum var yani yürüyüşte. Doğa önüne çıkardığı beklenmedik durumlarla senin sınırlarını, esnekliğini deniyor. İnsanın, başkasına güvenme duygusunu pekiştiriyor, insanı sınıyor gibi doğa.
S. Nasıl bir sınama, biraz açıklar mısın?
GK. Toplum hayatında, şehirde hepimizin kontrol ettiği bir görünüşü var. Ama doğa kontrol ettiğin şeyi biranda yok edebiliyor. İnsanın kimyasının bozabiliyor. Çok cesur, rahat bildiğim arkadaşların kalakaldığı, donduğu, tedirgin olduğu anları görebiliyorsun. O anda korkmuyormuş gibi davranmak mümkün değil. Doğa aslında zorluk çıkartmıyor sadece kendini ortaya koyuyor. Sen bunu zorluk olarak tanımlıyorsun. İnsanın önüne koyuyor tepeyi, dağı. Beni anlayarak ilerlemen gerekiyor diyor.
İdealize doğa yürüyüşü kavramı azalıyor tecrübelendikçe. Her zaman bir yamaç, tatlı bir patika oradan çiçekler fışkırmış, güneş bulutların arasından görünüyor gibi fotoğraflardaki hava olmaz. Yağmur, çamur, ıslanma, düşme, sağını solunu çizme de var. Bu zorluklar, paylaşımı, dayanışmayı artırıyor. Giyim kuşama kadar. Başkasının eşyasını, çorabını kullanma konusunda rahatlıyorsun. O yüzden diyorum terapi gibi diye.
S. Devam edebilmek için uyumlu, esnek olmak gerekiyor değil mi?
GK. Elbette. Şehirde herşeye hakim olduğunu düşünüyorsun, birtakım şeylere sahipsin. Doğada bu duygudan çıkıyorsun. 3 metrelik dereyi aşamadığı için 500 metre yürümeyi göze alan birisi Gökhan yardım eder başkaları yapıyor, ben de yaparım, korktuğumu belli etmeyim gibi duygularla, grup dinamikleri ile risk alabiliyor. Sınırlarını zorluyor. Yani doğa konfor alanından çıkartmış oluyor insanı. Bunun için de gün boyu küçük küçük rahatsız ediyor. Daha yola çıkarken başta uykudan taviz vermek, bütün şehir konforundan uzaklaşmak bile esneklik gerektiriyor.
Düzenli yürümek, ayda bir yapmak ya da her hafta gidiyor olmak, bunların hepsi başka başka etkiler doğuran deneyimler. Çok büyük faydaları var. Yürüyüşçü olarak sen de biliyorsun. Yaşayarak öğrenme, gözlem duygularını geliştiriyor, üst seviyeye çıkartıyor.
Düzenli yürümek, ayda bir yapmak ya da her hafta gidiyor olmak, bunların hepsi başka başka etkiler doğuran deneyimler. Çok büyük faydaları var. Yürüyüşçü olarak sen de biliyorsun. Yaşayarak öğrenme, gözlem duygularını geliştiriyor, üst seviyeye çıkartıyor.
S. Doğru, katılıyorum sana. Doğadaki şartları tecrübe edince, şehirde daha az kaprisli oluyoruz sanki. Öğrenmelerde de koklayarak, tadarak, görerek farkettiğin yeni şeyleri daha kolay öğreniyorsun, kolay kolay unutmuyorsun.
Son olarak, düzenli yürüyüşün faydaları bütün doktorların dilinde. Tıbbın babası Hipokrat’ın "İnsanın en iyi ilacı yürümektir." sözü de biliniyor. Gün boyu dağlarda, yaylalarda yürümenin beden ve ruha etkisini sen nasıl hissediyorsun?
GK. Çalıştığım dönemde, hafta sonu yürüyüşünden sonra bir gün olsun Pazartesi sendromu yaşamadım. İşyerlerinde çalışanlar arasında bu sorun olabiliyor biliyorsun. Sonra doğa beni daha sabırlı bir insan yaptı. Gördüm ki, doğada hiç birşey olması gerektiği zamandan önce gerçekleşmiyor. Bu bana emek verme, sabretmeyi öğretti, akışa bırak kendini…
FAYDALI BİLGİLER :-)
MERAKLISINA...
Sohbetimizin "açıkhava öğrenmeleri", "çocuklarla yürüyüş", "Türkiye'deki tematik kültür rotaları" ve "yurtdışına yürümek" kısmı bir sonraki yazıda...
FAYDALI BİLGİLER :-)
- Doğa Araştırmaları Sporları ve Kurtarma Derneği
- Anadolu Dağ Maratonu (ADAM)
- Doğada Görüntü Avcılığı Yarışması (DOGAY)
- Dev Kanatlar Kara Akbaba Belgeseli
- Kuş Fotoğrafçılığı Röportajı
- Dendroloji Eğitimi
- Alan Kılavuzluğu
MERAKLISINA...
- “Dağ aşma maratonları” dünya çapında bilinen “North Face Mont-Blanc Ultra Trail” Yarışı
- Katerina Witt - Avustralya boyunca yürüyüş projesinde
Seçil hanım elinize sağlık.... Doğayı, dağlarda bayırlarda yürümeyi, mümkün olduğunca doğa ile bütünleşmeyi çok seven ve yapmaya çalışan bir kişi olarak bayıldım yazınıza.... Girizgah bölümünü de, Gökhan beyle yaptığınız röportajı da büyük bir keyifle, adeta yaşayarak okudum ve yürüyüşe gidemediğim pazar günlerinden sonraki haftanın ne kadar zor geçtiği günlerimi anımsadım... Doğa da, yürüyüş te gerçekten mucizevi bir ilaç, vakitle yarşarak yaşamaya çalışan, bu arada da farketmeden sağlığını yavaş yavaş kaybeden biz şehirlilere...
YanıtlaSilUfuk Hanım, çok teşekkür ederim değerli görüşleriniz için. Yazının, sohbetimizin size doğadaki zamanlarınızı, doğanın iyileştirici gücünü hatırlatmasına çok mutlu oldum. Yazının amacı biraz da buydu, doğaseverlerin enerjisini paylaşmak bu kültürü yaygınlaştırmak. Doğayı ve yürümeyi hayatımıza daha çok katabileceğimiz günler dileğiyle...
YanıtlaSilNe güzel...
YanıtlaSilTeşekkür ederim.
YanıtlaSil