Ekonominin temel kavramlarından "kıtlık yasası"na göre "sonsuz ihtiyaçlar"ımızı "kıt kaynaklar"la karşılamak durumundayız. Ekonomiye giriş derslerinin vazgeçilmezi olan kıtlık yasasını hatırlamamın nedeni kaynakların kıt, toplum ihtiyaçlarının ise sonsuz olduğu vurgusuna takılmam.
İnsan eliyle kurduğumuz uygarlığımızın geldiği noktada, artan nüfus, ekonomik büyüme baskısı ve kirleten teknolojilerin etkisiyle, su, toprak, hava gibi doğal kaynakların "kıtlık" niteliğini ve çevresel bozulmayı gün gün daha çok hissediyoruz. Diğer taraftan, kaynakların tükenmesi sorununa karşılık, insan/toplum için biçilen sonsuz ihtiyaçlar önermesi ve bu ihtiyaçların tatmin edilmesi için mevcut "al, kullan, at" sistemi, yaşamın bütünlüğü için acaba ne derece sağlıklı ya da sürdürülebilir? Bu sorunun cevabı herhalde, "ne sağlıklı, ne de sürdürülebilir" olsa gerek. Bu tür sorunların varlığından ve çözüm ihtiyacından hareketle gelişen "Döngüsel Ekonomi" modelini tanımak, günlük yaşamımıza, sanayiye etkisini anlayabilmek için Ankara Üniversitesi Siyasal Bilgiler Fakültesi'nde döngüsel ekonomi doktorasını tamamlayan Sevgili Arkadaşım, Kimya Mühendisi Evren Sapmaz Veral ile yaptığımız döngüsel ekonomi sohbetimizi paylaşmak istedik. Evren ile tanışıklığımız da yine akademik bir sebepten. Avrupa Birliği hakkında İngiltere tarafından düzenlenen Chevening bursunu, Birmingham Üniversitesi, Çağdaş Avrupa Çalışmaları Enstitüsü’nde birlikte tamamlamıştık. Brexit nedeniyle bugün İngiltere artık AB üyesi değilse de, AB döngüsel ekonomi girişimleriyle bugün dünyaya öncülük ediyor. AB üyeliğinden bağımsız olarak ülkelerin endüstrilerini etkileyebilecek döngüsel ekonomi ve küresel bir sorun olan sürdürülebilirlik için devletlerin, sanayinin ve hatta bireylerin yarının kaynaklarını bugünden tüketmeden, daha sorumlu varolabilmesi umuduyla iyi okumalar dileriz.
Seçil: Döngüsel ekonomi kavramı gezegenimiz, tüketici ve şirketler için ne anlama geliyor?
Evren: Döngüsel Ekonominin üzerinde tam olarak uzlaşılmış bir tanımı yok. Genel olarak bütünsel bir süreci olan, ürün ve hammaddelerin yeniden kullanımını mümkün kılabilecek, atıkların geri kazanıldığı, enerji ve tüm kaynakların verimli kullanıldığı, neredeyse hiç atık üretmeyecek şekilde temiz üretimin yapıldığı bir model ve sürdürülebilirlik açısından önemli bir araç olarak tanımlanıyor - yani iddiası bu, eğer hakkıyla uygulanırsa gezegenimiz için bir soluklanma; tüketici için daha yeşil ve uzun ömürlü ürünler, daha temiz bir çevre; şirketler için ise hem tehdit hem fırsat anlamına geliyor.
Mevcut sistem al-yap-kullan-at şeklinde ilerleyen doğrusal ekonomi üzerine kurulu- çalışmalar küresel tüketimin gezegeninin kendini yenileme kapasitesini şimdiden %50 oranında aştığını ve doğal kaynakların hızla tükendiğini gösteriyor, iklim krizine hiç değinmiyorum zaten malum- gezegenin ekolojik sınırlarını zorluyoruz hatta aştık.
Kaynakların ekonomide mümkün olan en uzun sürede kalmasını hedefleyen döngüsel ekonomi al-yap-kullan-at şeklinde ilerleyen doğrusal ekonomiye bir alternatif olarak öne çıkarılıyor, ancak üretim ve tüketim kalıplarını ne ölçüde değiştirilebilecek hep birlikte göreceğiz.
Seçil: Covid-19 pandemisinde deneyimlediğimiz yeni çalışma, eğitim, tüketim, ulaşım, seyahat alışkanlıklarımızın ihtiyaç duyulan yapısal ve zihniyet değişimine kalıcı olarak hizmet edeceğini düşünüyor musun?
Evren: Röportaj için seninle mesajlaşırken durumu çok güzel anlatan bir ifade kullanmıştın, sistemin bütün kusurları daha belirgin oldu demiştin. Kesinlikle aynı fikirdeyim, herkesin farkında olduğu ama bir şekilde halının altına süpürülmeye devam eden sistemin açıkları daha da ortaya çıktı- küresel salgın bunları daha görünür yapmakla kalmadı, ekonomik kriz olsun sosyal adaletsizlikler olsun sistemin krizlerini daha da derinleştirdi.
Krizlerin derinleşmesi ihtiyaç duyulan yapısal ve zihniyet değişimine kalıcı olarak hizmet edecek mi yeni bir normal oluşacak mı temel mesele burada. 2000’li yılların başından beri ekolojik tahribat ve yaban hayat ortamlarının yok edilmesi bu hızla devam ettiği takdirde hayvandan insana geçen zoonotik salgınların gelmekte olduğuna dair çok fazla uyarı olduğu ve bunların göz ardı edildiği ortaya çıktı- bu durum değişmezse yeni ve daha büyük salgınlara da hazırlıklı olunması gerek, iklim krizinin de etkisiyle bunlar kaçınılmaz olacak. Sistemin kalıcı olarak değişmesini bir tarafa bırakalım, bu pandemi krizi geçince yeni ekolojik tahribatlar engellenebilecek mi?
Radikal ve süratli bir değişim gerekli ama pandemi krizi geçtiği anda çarkların aynı hızla döneceğinden, hatta arayı kapatmak için daha hızlı dönmeye başlayacağından korkuyorum. Yine de pandeminin bu değişimin tohumlarını iyice yerleştirdiğini düşünüyorum, değişim birdenbire olmayacak ama bu değişim için adımları hızlandıracak.
Seçil: Döngüsel ekonomiye geçiş süreçlerinde ekonomik krizi değişim için fırsat mı yoksa tehdit olarak mı görmeli?
Evren: Ekonomiler açısından bakarsak aslında pandemi öncesinde kaynakların hızla tükendiğinin ve hammadde için ithalata bağımlılığın ekonomilerinin kırılganlığı açısından ciddi bir risk olduğunu fark eden ülkeler döngüsel ekonomiye geçiş için stratejiler hazırlamaya ve hedefler koymaya başlamıştı, ama pandeminin derinleştirdiği ekonomik kriz ekonomileri ve bu geçişi destekleyecek finansmanı zora soktu. Kamu ve özel sektörde döngüsel ekonomiye geçiş için tüm bu dönüşümlerin ciddi bir yatırım maliyeti ve finansman ihtiyacı olacak.
Ülkelerin toparlanma paketleri öncelikle sağlık krizini ve ekonomik krizini sonlandırmaya yönelik, bunun yeşil bir toparlanma olması zor gözüküyor ancak bir değişim gerektiğinin de herkes farkında. Bu yönüyle mevcut sistemin değişmesinin gerektiğini, ekonomik, ekolojik ve sosyal istikrarsızlıkları çarpıcı bir şekilde gösterdiği için kriz bir fırsat- ama aynı zamanda finansman ihtiyacını da zora soktuğu için bir risk.
Seçil: Hangi tür faaliyetlerin döngüsel ekonomi kapsamına girdiğini belirlemek, yani sınıflama konusu ve buna bağlı olarak projelerin yeşil finansman kapsamında fonlanabilmesi sürdürülebilir finans alanında temel bir konu. Bu bakımdan "AB Taksonomisi" ve Avrupa Birliği'nin yeşil dönüşüm için yeni büyüme stratejisi olarak tanımlanan "AB Yeşil Mutabakatı"nın öngöreceği yeni ticaret, vergi rejimleri AB ülkeleri ile iş yapan firmalarımızı nasıl etkileyebilir?
Evren: Önce Yeşil Mutabakat için kısa bir bilgi vereyim, 2019’un Aralık ayında kabul edilen Avrupa Yeşil Mutabakatı kapsamında AB'nin 2050 yılına kadar karbon nötr hale getirilmesi, büyümenin artırılması ve halkının refahının iyileştirilmesi hedefleniyor, döngüsel ekonomiye geçişle de kaynakların daha verimli kullanımının artırılması, iklim değişikliği ve biyoçeşitlilik kaybının durdurulması ve kirliliğin azaltılması için bir yol haritası sunuluyor. AB karbon nötr olma hedefi doğrultusunda sınırda karbon düzenlemesi mekanizmasıyla yeni vergiler ve tarife-dışı engellerin olduğu yeni bir sistem üzerine çalışmalarını sürdürüyor, yeni kural ve yaptırım mekanizmaları getirilecek- sadece AB ülkeleri değil, AB’ye ihracat gerçekleştiren tüm ülkeler mutlaka etkilenecek.
Avrupa Yeşil Mutabakatı kapsamında son döngüsel eylem planı ise 2020 Mart ayında açıklandı. Plan, döngüsel ekonomi süreçlerini teşvik edecek eylemlerin yanı sıra sürdürebilir tüketimi desteklemekte ve kaynakların AB ekonomisinde mümkün olan en uzun süre boyunca kalmasını hedeflemekte. Sürdürülebilir ürün politikasının çerçevesi çizilerek, sürdürülebilir tasarım, döngüsel üretim süreçleri ve tüketim gibi alanlarda yeni düzenlemelerin hayata geçirilmesi ve mevcut düzenlemelerin de sıkılaştırılması öngörülüyor. Eylem planı öncelikle elektrik-elektronik, tekstil, plastik, atık, gıda, pil, ambalaj, inşaat ve binalar gibi kaynak kullanımının ve döngüsellik potansiyelinin yüksek olduğu sektörlere odaklanılıyor, ancak çimento, çelik ve kimyasallar sektörleri gibi çevresel etkileri ve döngüsellik potansiyeli yüksek olan grupların da kapsanacağı belirtiliyor. Yasal bağlayıcılığı olan düzenlemelerin yanı sıra gönüllülük esasına dayalı uygulamalar da olacak, bu düzenlemelerin ülkemizde de işletmeler üzerinde önemli etkilerinin olması kaçınılmaz, tüm gelişmeleri yakından takip etmek gerekiyor. Bildiğim kadarıyla TÜSİAD ve bazı dernekler belli sektörlere olası etkilerine ilişkin çalışmalar yapmaya başladı, Bakanlıklarda da çalışma grupları oluşturuldu. Küresel ölçekte ciddi bir rekabet var, öncelikli sektörlerimizi belirleyip bir yol haritası oluşturulması çok önemli.
Seçil: Döngüsel ekonomiye geçiş süreci yeni iş alanları, istihdam sağlayabilir mi?
Evren: 2015 yılında AB’de döngüsel ekonomi paketi açıklandığında, döngüsel ekonomiye geçişin 2035 itibarıyla sadece atık sektöründe 170.000 direk iş yaratması beklenildiği açıklanmıştı, açıklanan yeni döngüsel ekonomi eylem planının ise 2030 itibarıyla 700.000 yeni iş yaratması bekleniyor. Örneğin İngiltere için yapılan bir çalışmada, pandemi öncesinde mevcut olan geri kazanım, yeniden kullanım, tamir, yeniden üretim ve geri dönüşüm eğilimlerinde az bir artışın bile 2030 yılı itibarıyla 200.000 yeni iş yaratmasının beklenildiği sonucuna varılmış. Döngüsel ekonomi hayata geçirilirse, inovasyon, eko tasarım, onarım gibi süreçler, kullanım kalıplarında değişiklikler, fiziksel ürün sahibi olmak yerine paylaşım modelleri daha çok hayatımızda olacak, buna göre de yeni iş alanları sağlandığı kadar, bazı iş kolları için de talep düşebilecek. Çalışmalarda döngüsel ekonomiye geçişin yeni işler yaratma potansiyeli veriliyor ama daha ileri analizlerin ve bütünsel etkinin anlaşılabilmesi için ekonomideki dolaylı etkilerinin de çalışılması gerektiğine dikkat çekiliyor.
İçinde bulunduğumuz dönem hem dijital dönüşüm hem döngüsel ekonomiye geçiş için bir ara dönem. Bu geçişin kazananları olduğu kadar kaybedenleri de olacak, sanayide yapısal değişiklikler çok farklı kabiliyetleri gerektirecek. Bu kapsamda gerekli insan kaynaklarının sağlanması, yeni ihtiyaçlar için yeni özellikler kazandırılması gerekiyor.
Seçil: Kullandığımız cep telefonu, beyaz eşya gibi endüstriyel ürünlere ömür biçilerek üretilmesi tartışması hakkında tüketiciler ve doğal kaynaklar açısından iyi haber gelebilir mi?
Evren: Kesinlikle tasarımda ve üretimde bir döngüsellik reformuna gidilmesi gerekli. Pek çok ürün bizleri tekrar satın almaya mecbur bırakacak şekilde kısa ömürlü tasarlanıyor, tamir için gerekli parça bulunamıyor veya tamir masrafları bozulmuş ürünün yenisini almaktan daha pahalı, işletim sisteminde güncellemeler sonucu çok iyi çalışan telefon veya bilgisayarlarımızı kullanamaz duruma geliyoruz, inanılmaz hızlı bir tüketim ve tüketime mecbur bırakılma durumu söz konusu… Bu verdiğim örnekler aslında planlı demodelik/eskimişlik olarak tanımlanan ve sürekli tüketimi teşvik eden bir stratejinin örneği, ancak planlı olduğunu ispatlamak zor. Diğer taraftan çevreye etkisine bakarsak bu süreç hem doğal kaynakları yoğun bir şekilde tüketiyor hem de atık dağları oluşuyor.
AB’nin Döngüsel Ekonomi Eylem Planı altında sürdürülebilir ürün politikasına ilişkin bir çerçeve çizildiğinden bahsetmiştim. AB pazarına giren ürünlerin tasarlanırken, daha uzun süre dayanacak, daha kolay şekilde onarılacak ve güncellenecek, geri dönüşümü ve yeniden kullanımı mümkün olacak şekilde tasarlanması hedefleniyor, tüketicilere “tamir hakkı” getiriliyor. Özellikle elektronik, bilgi ve iletişim, tekstil sektörlerine öncelik verileceği ancak eylem planındaki diğer sektörlerin de kapsanacağı belirtilmiş. Ayrıca tüketicilere güvenilir bilgi sağlanması ve planlı demodeliği değerlendirmek için bağımsız test programlarının oluşturulması da öngörülüyor. Ürün ömürlerinin uzatılması kaynak ve enerji talebini daraltırken, atık oluşum hızını da yavaşlatacak, yani hem tüketiciler hem doğal kaynaklar açısından güzel bir gelişme.
Seçil: Kamunun, devletin mevzuat altyapısı bu tür dönüşümlerle ilgili nasıl destek olabilir?
Evren: Döngüsel ekonomiye geçiş için, bütünsel politika tedbirlerinin ve gerekli yatırımların yanı sıra, ileri bir teknolojinin kullanılması ve köklü davranışsal değişiklikler gerekiyor. Yatırımın, inovasyonun ve uygulamaların çoğu özel sektör tarafından yürütülecekse de, yeni düzenleyici çerçevelere ve destekleyici programlara ihtiyaç var.
Başta AB ülkeleri olmak üzere çok uzun zamandır böyle bir geçiş için zemin hazırlayan ülkeler var, detaylı analizler gerçekleştirerek öncelikli sektörlerini belirlemiş durumdalar, bizde de tüm paydaşlarla birlikte öncelikli sektörlerin belirlenip bir yol haritası hazırlanması gerekiyor. Döngüsel ekonomide temel hedef kaynakların mümkün olan en uzun sürede ekonomide kalması, bu kapsamda enerji ve kaynak verimliliğinin artırılmasına ilişkin düzenlemeler ve teşvikler, fosil yakıttan yenilenebilir enerjiye geçiş, daha yüksek geri kazanım ve geri dönüşüm hedefleri, depozito sistemleri, genişletilmiş üretici sorumluluğu, ürün ömürlerinin uzatılması ve dayanıklıklarının artırılmasına yönelik düzenlemeler, kamu satın alımlarında döngüselliğin teşvik edilmesi, çevre etiketi sisteminin yaygınlaştırılması, çevre politikaları açısından olumsuz dışşallıkları sona erdirmek için caydırıcı düzenlemeler ile vergi ve ceza gibi mali yükümlülükler getirilmesi ve bunların etkin şekilde uygulanması ilk aklıma gelenler. Burada birçok Bakanlığa önemli sorumluluklar düşüyor. Farkındalığın artırılması ve sürdürülebilir tüketimin teşvik edilmesi, bunun için de erken yaşlardan başlayan eğitim ve bilinçlendirme faaliyetleri çok önemli.
Seçil: Toplumsal değerler ve birey tercihlerinin iş dünyası ve siyasi otoritenin tutumlarında etkili olabileceğini düşündüğümüzde bireyler, tüketici, vatandaş olarak bu dönüşüme katkı sağlamak için ne yapabilir?
Evren: Elbette bizlerde de köklü davranışsal değişiklikler gerekiyor. Kişisel konforumuzdan tavizler vermeye ne kadar hazırız, aşırı tüketimi terk edebiliyor muyuz? Ben küçük davranışsal değişikliklerin bile bir etkisi olacağına inanıyorum, her bireysel tercihin kümülatif bir sonucu oluyor.
Giyim sektörünü, elektronik cihazlarımızı ele alalım, her şey modanın güdümündeki hızlı bir tüketim üzerine kurulu. Daha döngüsel yapıdaki trendler ise kalıcılığa dayalı olacak- bu da çok büyük bir dirençle karşılaşacak. Topyekün bir sistem değişikliğine götürür mü emin değilim ama karşılarında bilinçli ve kararlı ne kadar fazla birey olursa bunun dönüşüm için etkisi olacaktır. Tercihlerimizi bu yönde kullanmamız ve etrafımızın da farkındalığını artırmamız gerektiğini düşünüyorum.
Toplumsal değerlerin dönüşümü konusunda ise aklıma 1992 BM Rio Zirvesi öncesinde o dönemki başkan Baba Bush’un “Amerikan yaşam tarzı müzakereye açık değildir.” açıklaması geliyor, Siyasaldaki derslerimizde bunun üzerine çok tartışmalar yapmıştık, değişmesi gereken tam da bu tür umarsız, sınırsız tüketime dayalı kullan-at tarzı yaşam tarzları... 1992 Rio Zirvesinde henüz lisede öğrenciydim ama 20 sene sonra görevim nedeniyle 2012’de gerçekleşen Rio+20 zirvesinde bulundum. Biz heyetler konferans merkezinin içerisindeyken dışarıda pankartlarıyla bulunan sivil toplum temsilcilerinin “Kuzeyin karnı tok gözü aç“ tarzında pankartları çok dikkatimi çekmişti, 20 yıllık süre zarfında bir Rio zirvesinden diğerine, sonrasında da günümüze bu tür yaşam tarzlarında maalesef bir değişiklik olmadı, umuyorum bundan sonraki süreçlerde bu dönüşümü görebiliriz.
Seçil: Sevgili Evren, etrafımızın farkındalığını artırmamız adına çok önemli bir katkı olduğunu düşündüğüm değerli bilgilerin ve zamanın için gönülden teşekkür ederim.
Evren: Ben de çok teşekkür ediyorum Seçilciğim, öğlen aralarında koşturarak yaptığımız kahve keyiflerinden çok farklı bir buluşma oldu bu sefer, çok keyifli bir sohbetti benim için de :)
***