İngilizce öğrenmek, etkili biçimde yazıp konuşabilmek başta öğrenciler, anne babalar, eğitimciler olmak üzere çoğumuzun meselesi. Hatta milli bir mesele de denilebilir. Ortaokulda, lisede yıllarca İngilizce derslerine girip verim alamayan, devlet okullarının dil eğitiminden tatmin olmayan dünün öğrencileri, bugün İngilizce çocuklarının önünde bir engel değil fırsat olsun diye türlü fedakarlıklarla çocuklarını kolejlere, özel derslere gönderiyor. Başka ülkelerde de benzer çabalar var. Nasıl olmasın, gittikçe küçülen, global köyümüzde bugün kültürel, sosyal, mesleki ilişkiler hep İngilizce üzerinden kuruluyor.
İngilizce öğrenme yaşı şehirlerde okul öncesine inmişken, bu erken dönemde anne babaların çocuklara destek olabileceğini yaşayarak gördüm ve bu deneyimimi paylaşmak istedim. Öğretmen ya da eğitimci olmadığım için yazdıklarımı "Hekimden değil çekenden sor." demişler tadında okuyabilirsiniz. Önerilerin yalnız dil öğrenmeye değil aynı zamanda çok daha değerli bir şeye, çocuğunuzla bağ kurmaya, güzel hatıralar biriktirmeye yarayacağını da düşünüyorum.
Kızım Bahar 4.5 yaşındayken, 1 yılımızı geçirmek üzere İngiltere'ye taşınmamız gerekti. Bu bir yıllık zaman zarfında, annesi üniversitede yüksek lisans/master yapacak, kendisi de bir ana okulunda dil öğrenecekti. Kulağa çok güzel, pratik geliyor değil mi, hatta dört beş yaşlarında İngiltere'de bulunma imkanı olan bir çocuğun İngilizceyi öğrenmesinden daha kolay, doğal ne olabilir diye de düşünebilirsiniz. Doğru -6 aylık- bir süreçte, bu yaştaki çocuklar dile uyum sağlamaya başlıyor. Ama o 6 ayı çocuğun hangi duygu ve çabayla geçirdiği de hiç hafife alınmamalı. Yaşarken dışarıdan bakıldığı kadar rahat ve hızlı geçmiyor o günler. Zira, ülke değiştirmek aynı zamanda çocuğun bildiği, alıştığı, evini, okulunu, arkadaşlarını, akrabalarını geride bırakıp, bütün bunların bir başkası ile doldurulmaya çalışıldığı, anlamadığı yabancı bir dilin konuşulduğu ortama geçmek anlamına geliyor. Öte yandan çevrenizdeki 4 yaş çocuklarından gözlemlersiniz, bu yaşta çocuklar genellikle artık kendini neredeyse bütünüyle ifade edebilen, ilgi çekmekten, rekabet etmekten hoşlanan yapıda olur. Hal böyleyken, bilmediği bir dilin konuşulduğu okula, sınıf ortamına başlamak çocuğun birden sağır dilsiz olmasıyla eşdeğer adeta...
Ekim 2007, Londra
Kızım için zorlu ama verimli de olabilecek bu bir yılı nasıl sağlıklı bir şekilde geçiririz diye düşünürken, ilk iş bir okul bulmak oldu. İngiltere'de 5 yaşını doldurmuş çocuklar için okula başlama zorunluluğu var. 4.5 yaş içinse devletin bir yükümlülüğü yoktu. Buna karşın Londra'da, Islington semtindeki Hugh Myddelton İlkokulu Bahar'ı Anaokullarına (reception class) kabul etti, o günkü anlayışı bugün hala şükranla anıyorum.
Hugh Myddelton İlkokulu dışarıdan bakıldığında fiziki imkanları son derece mütevazi olmakla beraber bir yıl boyunca hergün farklı kitapla öğrencisini eve gönderecek kadar geniş kütüphaneli,
anasınıfında projeksiyon cihazı, bilgisayarı olan, Ofsted (Office for Standards in Education, Eğitimde Standartlar Dairesi) puanı yüksek, başarılı bir okuldu.
Okul iyi hoş ta olsa, dil engelinin zorlukları mutlaka yaşanıyor. Çocuğun derdini anlatmaya, kendini ifade etmeye başladığında daha kolay uyum sağlayacağını düşünerek, anne baba evde destek vermeye çalışıyor, uzun uzun evde kitap okuyoruz. Akıllı telefon, tablet çağında değiliz henüz... hatta ilk zamanlar evde internet yok, televizyon yok, o kadar yani...
Derken birgün, Bahar okula başladıktan iki ay sonra üniversitenin kütüphanesinde çalışırken, gazetede bir haber gözüme ilişiyor. Çocuklara müzikle, şarkılarla kolay İngilizce öğretin "SingIn" kampanyasına katılın, şu filmleri, müzikalleri seyredin türünden bir haber. Londra, 70 milletten yabancının, ailelerin geldiği bir başkent olunca, bu insanların topluma kolay uyum sağlaması için kamu hizmetleri eksik değil. Bu kampanya da o türden bir girişimdi sanırım. Haberi okuyunca heyecanlanıp, hemen en çok önerilen "The Sound of Music" filminin dvds'sini almak için Angel metro istasyonundaki Borders kitapçısında alıyorum soluğu.
"The Sound of Music"
("Neşeli Günler" olarak biliyoruz biz)
"The Sound of Music" bizde bilinen adıyla "Neşeli Günler", sinema tarihine geçen bir müzikal drama. Film, annelerini kaybeden 7 kardeşin, asker babalarının disipliniyle Avusturya Alplerinde geçen yaşamına, müzik ve doğa tutkunu çocuk bakıcısının (sadece bakıcı demeye gönlüm razı olmaz, Maria, Julie Andrews) katılmasıyla renklenen hikayesini anlatıyor. Maria dağlarda, evde çocuklara notalar ile müziğin dilini öğretirken, akılda kalan güzel şarkı sözleriyle de bize, dil öğrenmeye yardımcı oluyor.
....
Do-Re-Mi
The Sound of Music
When you read you begin with A, B, C
( Okumaya A, B, C ile başlarsın)
When you sing you begin with Do, Re, Mi
(Şarkı söylemeye Do, Re, Mi ile başlarsın)
...
Aralık ayındaki uzun Noel tatilinde evde defalarca izlediğimiz bu müzikaldeki şarkıları yalnız dinlemekle kalmadık, öğrenmeye yardımı olsun diye şarkıları resimledik, yazıya döktük beraber. Nasıl mı, işte aşağıdaki resimdeki gibi.
Do-Re-Mi şarkısını anlamak ve ezberlemek için resmini çizdik.
Sonra ne oldu...Ocak ayı başlarında tatil dönüşü okulun ilk günü, bahçede sınıf sırasında beklerken Bahar beni çekiştiriyor, öğretmenime (Stephanie Taylor, onu da sevgiyle anmış olalım) şarkı söyleyeceğim diye. Daha önce hiç yaptığı birşey değil. Gittik yanına öğretmenimizin, söyledim bir şarkı söyleyecekmiş size diye. Başladı şarkıya "Do a Deer, a female deer, re, a drop of golden sun...", öğretmenin ve benim şaşkın bakışları altında tamamladı... Şarkı çocuğun, öğretmenine karşı güven duyan, kendini göstermek isteyen sesi, öğrenmemizde bir eşik olmuştu sanki. Bugün bile o tanıdık melodiler kulağıma geldiğinde, anneannesinin, kızımın deyimiyl, 50 metrekarelik, kutu evimiz gözümde canlanıyor.
On gün sonra da okul çantasından aşağıdaki kart, takdir belgesi çıktı, "Getting more confident with speaking in class." "Sınıfta konuşurken daha güvenli olmaya başladı." yazılı.
"Getting more confident with speaking in class."
"Sınıfta konuşurken daha güvenli olmaya başladı."
(18.01.2008)
İngiltere'de anaokullarında dil öğretirken kullandıkları "phonics", "Jolly Phonics" yönteminden de yararlanabilirsiniz eğlenceli bir şekilde. Phonics yaklaşımında, her harf, bir ses, eylem, şarkı ve hatta bir hikaye ile bağlanarak akılda kalıyor. Aşağıda gördüğünüz resimden daha ileri bir uygulaması var aslında, video linki yardımcı olabilir.
Bu da bizim, Phonics kitabımız
Jolly Phonics
Ants on the apple... eee
Balls are bouncing.... bıh bıh bıh
Caterpillars coughing... kıh kıh kıh
Dolls are dancing.... dıh dıh dıh
Eggs in the Eggcup... eee
Flies are flying... fı fı fı
Goats are giggling... gı gı gı
helicopter hovering... hıhıhı
insects itchy.. iiii
....
Kendi resimleme, oyun ve şarkılarınızla "yaparak öğrenmeyi" deneyebilirsiniz.
Çocukların ve hatta yetişkinlerin hikaye, müzik ve oyunla öğrenmekten keyif almasını sağlayacak birkaç öneri ile bitirelim.
My Favourite Things
The Sound of Music
0 yorum :
Yorum Gönder