31 Temmuz 2017 Pazartesi

BASTON mu BATON mu...



Bir çift baton'a ihtiyacım vardı... Doğa yürüyüşlerinde kullanmak için... Uzun, zorlayıcı rotalarda yürüyüşçülerin dizlerini düşünmesi, dizlere binen yükü hafifletmesi lazım.




Kolayından, Ankara'da Decathlon mağazasına uğrayıp, 10 dakikanın içinde halletmek vardı ama aklım doğa yürüyüşü rehberi Gökhan Koçak ile röportajımda* geçen, el yapımı, esprisi, anısı olan bir batondaydı... Kısmet... derken, tatil için yolum Devrek'e düştü...

Bastonu ile bildiğimiz, yemyeşil Batı Karadeniz'in, Zonguldak'ının Devrek'i... Burada gönlüme göre baton bulamazsam, başka hiçbir yerde bulamam kararlılığıyla, Devrek Bastonu hikayem başladı... 

"Baston'un Başkenti Devrek Yaz Şenlikleri"'ne de denk gelince, gider gitmez akşam saati kendimizi dışarı attık. Sıcak yaz akşamında, çocukluğumun Ankara Gençlik Parkı eğlencelerini hatırlatan, Devrek Lunapark'ını geride bırakıp, ilçeyi ikiye bölen Devrek Çayı üzerindeki asma köprüde yaylana yaylana yürüyerek, şenlik standlarına geçtik. Gözüm bastonlarda ama düşündüğüm tarz, boyuma göre bir baston ya da daha doğru deyişle "asa"** bulmanın o kadar da kolay olmadığını anladım. Yürüyüş batonu yerine geçecek asa tipi modeller az sayıda ya da bana göre kısaydı. Dönüşte Bastoncular Çarşısı'ndan geçip, bir de orada şansımızı deneyelim dedik.



Devrek'te Ayşegül ve Ersel Usta'nın Bastonevi'nde 

Saat gecenin onbiri. Şans eseri dükkanına uğrayan Bastonevi'nin sahibi Ersel Bey ile tanışıp anlattık durumu... Trekking, doğa yürüyüşü batonu, üzerine yazı yazdırma derken siparişimizi verdik. Bir-iki güne hazır olan ben diyim baton, siz diyin asa'mızı alırken baston sohbeti koyulaştı. Sergiledikleri bastonlarının yanında duran "BASTON TARİHİ, Devrek'ten Bastonla Tarihe Bakış" kitabını hediye etti sağolsun. 


Devrek Bastoncular Çarşısı

Bir yeri ilk kez görmenin yeri ayrı. Hele ki, coğrafya, tabiat bambaşka bir şekle bürünüyorsa... İşiniz gücünüz, yeme içme, hatta mizacınız, yaşadığınız yere göre şekillenebiliyor. Kimileri "coğrafya kaderdir" diyor kısaca. Baston ve Devrek'in ilişkisini de bu anlamda merak ediyordum, neden başka bir ilçe değil de Devrek bu kadar ünlenmiş diye... Türkiye'de bastonculuk yapan diğer bölgelerden Devrek'in ayrışmasının sebebi, bastonculuğun belirli bir tarihsel süreç içinde gelişmesi, sanatsal anlamda bir değer olarak düşünülerek, geleneksel olarak hem Türkiye hem de dünya çapında ün yapmış olmasından kaynaklanıyormuş... İnsan niyetlenmeye görsün, yürüyüş batonu ararken, baston kültürünü keşfetmek, yazmak ta varmış.

Kitap vesilesiyle, farklı kültürlerde, devlet yönetiminde, din adamları arasında bastonun anlamını, sanatsal tarafını, dünden bugüne ustadan çırağa el vererek bastonculuğa emek verenleri anmak istedim. 



Ömür Çelikdönmez, Ömer Yılmaz ve Raşit Korum'un Değerli Eseri


  • Antik Yunan, Mısır'a kadar gidiyor bastonun mazisi.. Herkeste mesleğine, toplumdaki konumuna uygun baston bulunurmuş o zamanlar... Çoban'ın, tüccarın, firavun'un ayrı gibi...

  • Hristiyanlıkta papazların, psikoposların, eski doğu dinlerindeki din adamlarının elindeki asaların sembolik bir gücü varmış. 

  • Eski Türklerde, Hint ve Çin'de "Tuğ" adı verilen, atkuyruğu ile bağlanmış, altıntop ile sonlanmış, törenlerde kullanılan sırıklar, tüylü bastonlar kulanılmış.

  • İslamiyette de, Hz. Muhammed'in "Anaze" denilen bir asası varmış ve asa taşımak sünnet kabul ediliyormuş.

  • Kur'an-ı Kerim'de, Hz. Musa'nın asası geçer ve bu mucizevi bir bastondur, onun peygamberliğinin adeta alameti olarak biliniyor.

  • Tasavvuf literatüründe, dervişlerin kullandıkları çugan, mütteka gibi çeşitli nesneler, asa çeşitlerinden sayılır ve "dervişlerin çeyizi" olarak anılırmış. 

  • Asa, Türklerde Müslüman olmalarından sonra görülmüş. Türklerde baston yüzyıllar boyunca hem bir dayanak, hem de mevki, memuriyet alameti olarak protokol icabı kullanılmış. Osmanlı Devletinde saray hizmetlileri, devlet memurları, silahlı güçler arasında asa taşıyanların uzun bir listesi var.  

  • Asadan daha kısa ve ince olan baston, göbek hizasında, bitiş kısmı topuzlu veya "L" şeklinde olur, Avrupai kıyafet tamamlayıcısı olarak önceleri "Frenk değneği" olarak ta anılmış. Tanzimat hareketiyle, asa yerine bastonun geldiği de söylenmektedir. 

  • Avrupa'da, XVII. yüzyılın başında Catherine de Medici bastonun tanıtımında önemli rol oynamış. Fransa'nın ünlü İtalyan ailesinden gelen kraliçesi, kullandığı bastonun topuzunda parfümünü taşırmış aynı zamanda. 1789 Fransız Devrimi ve burjuvazinin iktidara gelmesiyla asa güç simgesi olmaktan çıkıyor konfor ve şıklığın simgesi haline geliyor. 

  • Fransız yazar Balzac şöyle demiş, -asayı taşıyış şekline göre kişinin ruhunun nasıl olduğu anlaşılır. Balzac'ın kendisi de bastona meraklıymış, hatta sıradışı bir bastonu da varmış. Kısa, kalın, topazı turkuaz taşlarla süslü. (Balzac'ın resimlerini araştırırken, bir Fransız Atasözüne rastladım, kısa yoldan zarafet kazanmakla ilgili. "Bastonu kullan, Barona benze."" (Habille un bâton, il ressemble à un baron").

Honoré De Balzac ve turkuaz taşlı bastonu

  • Devrekli ustaların baston yapımında kullandıkları asıl malzeme kiren ya da kızılcık ağacından geliyor.

  • Yılan Figürü, devrek bastonunun vazgeçilmez süsü. Yılanın sırrı, sebebi, kitabın en derin ve ilginç bölümlerinden biri. Yılanın, sağlığın, ebedi hayat ve gençliğin sembolü olduğunu söylemekle yetinelim. Yılanın yanısıra, kartal, at ve aslan figürleri de var. Her figür ayrı mitolojik bir konuya, ayrı bir uygarlığa götürüyor.

  

Devrek Bastonları

  • Karadeniz'in Kadınları, baston üretiminde sanatında aktif olarak çalışıyor, çarşıda, atölyelerde hemen farkediyorsunuz.

  • Atölyelere Devletin vergi desteği, Halk Eğitim'deki kurslar, seminerlerle bu sanatın yaşatılması ve yöre halkına geçim kaynağı olması çabaları sürüyor.


Baston Atatürk'ümüzün de Sık Kullandığı Bir Aksesuarmış 

  • Kitapta adı geçen ustaların hepsinin eline, yüreğine sağlık derken, kitaptan önce de Devrek'teki ustalardan ismini duyduğum hikayesi, hizmetleri ile dikkat çeken Münteka Çelebi'yi bir kez daha saygıyla analım.


Yürümek ve Yazmak, YaşamBoyuÖğreniYORUM Ba(s)tonumda iki tutkumu birleştirdim.
  
**Asa: Hükümdarların, din adamlarının, kumandanların ellerinde tuttukları maddi manevi kuvvet ve otoriteye delalet eden ağaç veya madeni sopa, dayanmak veya dayak atmak için kullanılan uzun değnek, barutun icadından önce mızrak ve kılıç gibi uzun silahlara verilen addır.


16 Temmuz 2017 Pazar

SEVMEK GÜZEL MESLEK - BEDRİ RAHMİ EYÜBOĞLU SEV(R)GİSİ



Şehre Bedri Rahmi Eyüboğlu* gelmiş... hem de güzelim resimleri, şiirleri, Aşık Veysel'in mektubu, Yahya Kemal'in el yazısı notu, sanatçının en yakınlarının hayatına tanıklıkları, ruhuna yakınlıklarıyla..., gülümse...

Ankara CerModern'de 7 Nisan - 30 Temmuz tarihleri arasında ziyaret edebileceğiniz "Sevmek Güzel Meslek" isimli sergiden bahsediyorum.  



    "Seni düşünürken bir çakıl taşı ısınır içimde"

"Seni düşünürken
Bir çakıl taşı ısınır içimde 
Bir kuş gelir yüreğimin ucuna konar
Bir gelincik açılır ansızın,
Bir gelincik sinsi sinsi kanar" 

Yazarken aklıma geliyor, okuduğunuz blog'u ilk kez çevreme duyurma telaşı içindeyken de, yanımdaydı Bedri Rahmi şiiriyle... Bazı konular benim için o kadar heyecan verici olabiliyor ki, yazmam gerektiğini düşündüm demeye çalışırken, 

"Bu karpuz
Çok kırmızı
Bölüşmek şart"

dizeleri aklıma düşmüştü.  Bu sözlerle meramımı anlatmalara girişmiştim geçen sene.  Bütün şiirlerinin bir araya getirildiği "Dol Karabakır Dol" kitabı ise bu sene  8. sınıf öğrencisi kızım Bahar'ı epey meşgul etti.  Çocuklar okulda Türkçe dersinde uzun uzun "Dol Karabakır Dol"'un şiirleriyle, resimleriyle sanatçıyı tanıdılar. Şiir çözümlemeleri üzerine proje yaptılar.  TEOG sınavı yılında, dershane koşturmacasının, kuru test sorularının yanında, bir nefes oldu kitap.  Nasıl olmasın.., Bedri Rahmi'yi okurken, insanın alıyla moruyla rengi, karadutu, ayvası, narıyla meyveyi, ağacı, kuşu, memleketini, türküsünü, ana dilini daha bir sevesi geliyor.  Şiir dili, kolaylıkla şairin içten ve yalın dünyasına ortak ediveriyor sizi...  Üslup kişinin kendisidir, sözü misali, sadece diline değil, insan olarak kendisine de yakın hissediyorsunuz kendinizi.  O nedenle, CerModern'deki sergi, bizim için senenin en güzel sanat haberi oldu diyebilirim. Sergiyi ziyaret için planlanan okul gezisi yapılamayınca, kızımla seve seve müzenin yolunu tuttuk.



işte kitabımız...

CerModern, başkentin Bedri Rahmi Eyüboğlu'na yakışacak bir sanat mekanı. Sergiyi, sanatçının aynı zamanda hocalık yaptığı Güzel Sanatlar Akademisi'nden öğrencileri, Ressam İbrahim Örs, Hanefi Yeter ve Fahri Özdemir hazırlamış.  Sanatçının her döneminden eserlerini, mektup ve fotoğraflarını görüyorsunuz.  Eserlerin büyüleyiciliği yanında, Bedri Rahmi'yi yalnız sanatçı yönüyle değil, insan olarak ta tanıtan, harika bir belgesel çekilmiş. (https://youtu.be/AgHf5KkZ7Co linkten izleyebilirsiniz).

Bedri Rahmi'nin şiir ve resim alanlarında en üst düzeye ulaşmış bir sanatçı, çok yönlü bir rönesans insanı olduğu, hepimizin malumu.  Belgeselde, serginin küratörleri, eski öğrencileri, torunu ve gelininin içtenlikli anlatımıyla başka şeyler de öğreniyorsunuz.  Sanatçının kendi ile ilgili algısı, öğretmenliğine toz kondurmadığı, öğretmeyi ne denli sevdiği, öğrencilerine özveriyle yardım etmesi, çok sevilen, sayılan bir insan olması gibi...        



Belgeselde en çok vurgulanan konu ise, sanatçının halk sanatını şiire, resme taşıması, Anadolu'nun türkülerini, masallarını, motiflerini kendi üslubuyla, kübizmle buluşturması, onları dünya galerilerine taşımasıydı. Yaşar Kemal bu minvalde "Anadolu'nun kedisiydi, koklamadığı yer kalmamıştı" demiş Bedri Rahmi Eyüboğlu için... Sanatçılar birbirini en iyi anlıyor, en veciz ifade ediyor tabii...













"Bedri Rahmi Eyüboğlu'nun Aşık Veysel'ine Bakış"





Konu Bedri Rahmi olunca, doğal olarak resim ve şiirden gittik hep.  Kendisinin ressam mı, şair mi olarak anılacağı gibi tartışmalar olmuş bir de zamanında... Bu tür, tekçi yaklaşımlara üzülen sanatçı, resim sanatını şiirden ayrı, şiiri ise resmin dışında düşünemezmiş. Resimde "şiir yolu" gibi tanımlamaları, şiiri şekil bulmuş resim, resmi şekillenmiş şiir olarak gördüğü değerlendirmeleri varmış... Tüm bunlar, vaktiyle gitmeye niyetlendiğim bir yazı atölyesinin broşüründe gördüğüm Voltaire'in "Yazı sesin (içimizdeki seslerin) resmidir" sözünü anımsattı... Muhtemelen sanatın her dalı birbirini besliyor, sanatçının kavrama gücünü artırıyor...   


"Yazı sesin (içimizdeki seslerin) resmidir. -Voltaire"



Tekrar sergiye dönersek, dilerim yolunuz düşer, Bedri Rahmi Eyüboğlu'nun güzellik ve duyuşlarla bezeli dünyasına girme ayrıcalığına sahip olursunuz...


Türküler Dolusu

Kirazın derisinin altında kiraz

Narın içinde nar
Benim yüreğimde boylu boyunca
Memleketim var
Canıma ciğerime dek işlemiş
Canıma ciğerime
Sapına kadar.
Elma dalından uzağa düşmez
Ne yana gitsem nafile.
Memleketin hali gözümden gitmez
Binbir yerimden bağlanmışım
Bundan ötesine aklım ermez.

Yerliyim yerli olmasına
ilmik ilmik, damar damar
Yerliyim.
Bir dilim Trabzon peyniri
Bir avuç tiftik
Bir çimdik çavdar
Bir tutam şile bezi gibi
Dişimden tırnağıma kadar
Ressamım.
Yurdumun taşından toprağından şurup gelir nakışlarım
Taşıma toprağıma toz konduranın
Alnını karışlarım
Şairim şair olmasına
Canım kurban şiirin gerçeğine hasına
içerisine insan kokusu sinmiş mısralara vurgunum
Bıçak gibi kemiğe dayansın yeter
Eğri büğrü, kör topal kabulüm
Şairim
Zifiri karanlıkta gelse şiirin hası
Ayak seslerinden tanırım
Ne zaman bir köy türküsü duysam
Şairliğimden utanırım
Şairim
Şiirin gerçeğini köy türkülerimizde bulmuşum
Türkülerle yunmuş yıkanmış dilim
Onlarla ağlamış, onlarla gülmüşüm

Hey hey, yine de hey hey
Salınsın türküler bir uçtan bir uca
Evelallah hepsinde varım
Onlar kadar sahici
Onlar kadar gerçek
insancasına, erkekçesine
´Bana bir bardak su´ dercesine
Bir türkü söylemeden gidersem yanarım.

Ah bu türküler
Türkülerimiz
Ana sütü gibi candan
Ana sütü gibi temiz
Türkülerde tüter dağ dağ, yayla yayla
Köyümüz, köylümüz, memleketimiz.
Ah bu türküler,
Köy türküleri
Dilimizin tuzu biberi
Memleket ahvalini onlardan sor
Kitaplarda değil, türkülerde ara Yemen´i
Öleni, kalanı, gidip gelmeyeni…
Ben türkülerden aldım haberi.

Ah bu türküler, köy türküleri
Mis gibi insan kokar, mis gibi toprak
Hilesiz hurdasız, çırılçıplak
Dişisi dişi, erkeği erkek
Kaşı kaş, gözü göz, yarası yara
Bıçağı bıçak .
Ah bu türküler köy türküleri
Karanlık kuyularda açılmış çiçekler gibi
Kiminin reyhasından geçilmez
Kimi zehir, kimi zemberek gibi.

Ah bu türküler, köy türküleri
Olgun bir karpuz gibi yarılır içim
Kan damlar ucundan, mürekkep değil
işte söz, işte ses, işte biçim:
´Uzun kavak gıcım gıcım gıcılar´
iliklerine kadar işlemiş sızı
Artık iflah olmaz kavak ağacı
Bu türkünün yüreğinde sancı var.

Ah bu türküler, köy türküleri
Ne düzeni belli, ne yazanı
Altlarında imza yok ama
içlerinde yürek var
Cennet misali sevişen
Cehennemler gibi dövüşen
Bir çocuk gibi gülüp
Mağaralar gibi inleyen
Nasıl unutur nasıl
Ömründe bir kez olsun
Halk türküsü dinleyen…

Bedri Rahmi Eyüboğlu





Mari Gerekmezyan (Karadut)'ın 


yaptığı Bedri Rahmi Eyüboğlu Büstü




 Karadut Şiiri... Sergideki Eserlerle

https://youtu.be/Vm7rNGv8puU



Bedri Rahmi Eyüboğlu, İskilip Günleri Belgeseli 


* Bedri Rahmi Eyüboğlu (1911-1975), Türk ressam, yazar ve şairdir. Güzel Sanatlar Akademisi'nde başlayıp Paris'te sürdürdüğü resim öğreniminin ardından yurda dönmüş ve yaşamı boyunca Güzel Sanatlar Akademisinde ders vermişti

*Bedri Rahmi Eyüboğlu Şiirlerinde Işık ve Renk Unsuru, Mitat Durmuş, Türkoloji, C.XIV, S.1, Ankara 2001, s.239-254)